Murat Kapkıner’in “Kimin Baharı Hangi Yaz” şiirini çözümledik | Ali Celep | Şiir Deyince

ŞİİR DEYİNCE – 99

‘KİMİN BAHARI HANGİ YAZ
 
baharın geçeceğiyle tehdit ediyorlar
gün bitip gece gelecek
yaşlısın ölüm var diye
güz
gece
ölüm ilk yazımdır
bilmez mi bunlar’
 
Üstadın, şair Murat Kapkıner’in, sevenleriyle, sevdikleriyle konuşma/dertleşme sayfası var Facebook’ta, oradan aldım bu şiiri. Şiir, Ekim 2019 doğumlu, yani şairin henüz gün ışığına çıkardığı çalışmalarından.
 
Gerçek şu ki şairin Türk şiirinde fethettiği yerin gerçek değerini ölçebilmek için, bütün şiirlerinin toplu basımına ihtiyacımız var. Salt şiirlerinin toplu basımına değil yeni düşünce kitaplarının ve baskısı yıllar evvel tükenmiş eserlerinin (romanları, denemeleri) yeniden basımına da ihtiyacımız var. Ne ki edebiyat kamusu uzun bir süredir gerçek yapıtların değerini bilen bir ‘medium’dan mahrum olduğu için, böyle ‘olay’ girişimleri, daha çok umut edeceğiz gibi görünüyor. Umarım tüm eserleri doğru düzgün bir edisyon kritikle yeniden okurla buluşturulur.
 
Benim onun şiirine yönelik yaptığım şeyin anlamına gelince, mütevazı bir girişim olarak görülmesini dilerim. Nihayet bu değerli, büyük şairin oldukça hacimli şiir toplamından, küçük bir kesite ilişkin nesnel gözlemlerimi yazacağım. Vardığım yargılar büyük ölçüde salt bu şiir özelinde ulaştığım sonuçlarla sınırlı olacaktır. Yine de yeri geldikçe, parçadan bütüne varılan kesişme noktalarında genel cümleler kurmaktan kaçınmayacağım. Önce bu şiire ilişkin teknik saptamalarla başlayalım. Çünkü onun şiirinin belirgin niteliklerinden birisi, anlamı şekillendiren formda kendini gösterir. Formun en açık unsurları ise başta sözdizimi olmak üzere, gramatik yapı, serbest söyleyiş içinde işleyen ölçü, uyak, ritim gibi şairin ruh halini nesnel algılamamızı sağlamaya yönelik girişimlerdir. Tek kelimeyle Murat Kapkıner’in şiirde konuşma tarzı diyelim. Bu konuşma tarzında öncelikle dikkatimizi çeken şey,  şiirin anlamını bütünden parçaya veya tersine yönelişle kurmasıdır. O, anlamı tek dizede toparladığında yatay, dizeyi tek tek sözcüklerle kırdığı yerlerde dikey eksende konuşmalar yapıyor. Konuşmanın yatay ve dikey eksende iki biçimde iç içe kuruluşu, şiirin hem ritmini belirliyor (yavaş veya hızlı okuyuş) hem de ses tonunu etkiliyor (sözcüklerin ses düzeni, vurgu vs). Dizelerin bu biçim salınımıyla gerçekleşen şey, şairin sözdizimiyle elde ettiği etkiyi artırma, güçlendirme isteğidir. Tek sözcükten oluşan figüratif dizeler, retoriksel değil, sözcüğün içine sızmış yoğun, yorucu bir yaşamın adeta özetidir. (kabrimsin/evim/sükunetimsin/kadınım/gecem/günbatımım) Sözcüklerin şiire inzal yoluyla girdiğine inanan bir şair için, etkinin kalıcılığını bu yoldan temin etme çabası önemli olsa gerek.
 
Bazen salt bir cümlenin kırılmasıyla oluşan bütün anlamın tek sözcükler halinde toparlanmaya çalışıldığı kesitler dışta tutulursa (ki salt böylesi teknik denemeler, okumanın tabii hızını yavaşlatan bir biçim alabiliyor, doğal ritmi bozabiliyor) Murat Kapkıner’in çabasında başarıya ulaştığını tarih teyit etmiştir. (Bu teknik işleyişin nasıl yürüdüğüyle ilgili aşağıya aldığım iki şiirine bakılabilir) Böylece formun anlamı derinleştirdiği, çoğullaştırdığı bir okuma deneyimine açılmamız gereği kaçınılmazdır. Kısaca teknik planda onun şiirlerini okuma deneyiminde dilin hakikatiyle anlamın ufkunun buluştuğu uyumlu bir yapı, varlığını el an hissettirir. 
 
Bu kısa teknik girişten sonra şiirin içerik analizlerine, içyapı niteliklerine, yani dizelerde parıldayan şeyin kendisine bakalım.  ‘Kimin Baharı Hangi Yaz’ temelde çoğunluğun dünyası (beşeri edimler dünyası) ile Tanrısal yazgı (semavi formalitenin işleyişi) arasındaki ayrıma odaklanıyor. Başka bir deyişle, onlar’ın yaşama edimiyle şairin yaşama biçimi ve bilinci arasındaki çatlaktan, zıtlıktan doğuyor. Şiir, genel güncel beşeri algı biçimine yön veren fıkha, şairin özel, kalıcı, hakikate boyun eğen, bir kelimeyle, gelecek muhteşem bir zamanın himayesinde, estetik bir yanıt olarak da okunabilir. Tehdit şairin yaşadığı kendine mahsus dünyada olup bitenden habersiz, bu dünya tecrübesinin şairde neye tekabül ettiğini idrakten yoksun, büyük ihtimal, fıkhı hakikatin fethettiği bağlamla eşitleyen çoğunluk tarafından geliyor. Şair ‘son’ ile, sona hazırlıksız yakalanmanın ‘mutlak’ sonuçlarıyla, mevcut konumunu besleyen tavırlarını terk etme çağrısıyla tehdit ediliyor. Buna göre şairin gidişi hayra alamet değildir, bilinen sonun geleceğini idrakten yoksun yaşamaktadır. ‘Kimin Baharı Hangi Yaz’ mevcut dünyada hemen herkesin deneyimine açık genel bir alandan gelen uyarıyı (şair bu uyarıyı korkutucu sonuçları bakımından haklı olarak tehdit diye algılar) nadir, seçilmiş kişilerin deneyimine açık özel bir konumdan kısa ve etkili bir yanıtla karşılar. Burada şairin ‘bunlar’ dediği, Martin Heidegger’in ‘onlar’ dediği çoğunluktur ve bu meyanda şairin yanıtı, aynı zamanda onların bu dünyayı yaşama tarzına verilmiştir.
 
‘güz
gece
ölüm ilk yazımdır
bilmez mi bunlar’
 
Bu yanıt öte yandan, şairi tehdit edenlerin, korkutma gerekçelerine de verilmiştir. Baharın geçişi, günün bitişi, şairin yaşı… sonra güzün, gecenin, ölümün gelecek oluşu. Bu sözcüklerin içinde tuttuğu tehdidin dozunun giderek artırılması dikkat çekici olsa gerek: Bahardan sonra güz (sıcaklıktan sonra soğukluk), gündüzden sonra gece (aydınlıktan sonra karanlık) şairin yaşı (yaşamdan sonra ölüm) Soğukluk, karanlık ve ölüm, şairin mevcut duruşuna yönelik bu üç korkutma tekniği, esasen güncel insanın alışkın olduğu normları terk etmek üzere düzenlenmiş birbirinden ağır psikolojik saldırılar barındırır.
Fakat şairin bu psikolojik vazgeçirme tekniklerine yanıtı, haleti ruhiyesine ilişkin bilgiler içermesinden başka zihin dünyasının işleyiş tarzına da ışık tutar.
Böylece şiiri kuran gerçeğin kontrast yapısına ulaşmakta zorlanmayız. Bu şu demektir ki, şair, kendisini tehdit edenlerin yaşamı algılayış biçimleriyle zıt bir ruh düzenine, zihin tarzına sahiptir. Onların dünyayı yaşama biçimlerine göre kaçınılmaz son olarak gördükleri, şaire göre muhteşem bir başlangıcın tohumlarıdır.  Bahar ve güz, gün ve gece, yaşam ve ölüm arasındaki kontrast, şairin ruhunda, bir öte âlemden gelen maba’dettabia/metafizik bilinçle aşılmış, dünyasallığın belirlediği retorik manevi tutuma gerekli esas yanıt, iç dünyasında halen yaşamakta olduğu, kalben daha ulvi başka bir ortamın evladı olduğu gerçeğiyle verilmiş ve tehdit savuşturulmuştur.
 
Şairin mevcut yaşama tarzına yönelik tehdit, tehdit edenlerin kimliği ne olursa olsun, görece korkutucu bir içeriğe sahip olmakla birlikte, bir tezyif, alay, küçümseme olarak da algılanmaya açıktır.
 
Bu ‘yaşından utan be adam! Hala mı yaklaşmakta olana hazırlanmıyorsun! Sen böyle yaşamaya devam et, bil ki her baharın bir güzü, her günün bir gecesi, her yaşamın bir sonu var!’ şeklinde özetlenebilecek duygusal reflekslerin yedeğinde gelişen ve sanki tehdit edenlerin yaşamı çok daha anlamlı ve üstünmüş gibi bir algıya yol açan bir tehdittir.
 
Yani Tanrı tarafından bu dünyada iyi, doğru ve güzel olan bir ömrün sahipleri, şairin gelişine gidişine bir çeki düzen vermek istemektedirler de, şair doğru yolu bulsun havasında esen bir tehdit.
 
Fakat bu havada esen tehdide karşı, şairin yanıtındaki ciddiyetin içinde de hafiften bir tezyif sezilir ki kısasa kısas kabilinden soy bir duruşun ne olduğuna örnek sayılsa yeridir:
 
‘bilmezler mi bunlar’
 
Noktalamada soru işaretinin olmaması, hem tehdit edenlerin durumuna ilişkin şairin farkındalığını hem de ‘cehaletinizi anlıyorum’ imasını içerir.
 
Sözcüklerin pasaj içinde kurduğu dilsel yapının sağlamlığına bakılırsa şiirin ‘estetiksel’ ödevini bihakkın yerine getirdiği söylenebilir.
 
Kurulan dilsel yapının okurla canlı, etkili ilişkisine bakılırsa şiirin ‘iletişimsel’ görevini eksiksiz yerine getirdiği söylenebilir. Fakat kanımca daha önemlisi, şiirin düşünce tabanını her türlü ideolojik göndergelerden temizleyerek, okura daha üstün ve değerli bir dünyanın kalıcı olanaklarını tanıtma azmidir.
 
Şu halde şiirin ufku, hakikatin konakladığı burcu işaret ediyor olmalıdır. Böylece şairin içinde yaşadığı gerçek, bize Peygamber Efendimizin ‘sizin dünyanızdan’ diye başlayan hadis-i şerifiyle Mevlana’nın Şeb-i Arus’unu, ölümü kendi adına düğün gecesi olarak tanımlayan sözünde parıldıyor olmalıdır. Hadis- i Şerif’teki ‘sizin dünyanız’ ibaresi, çoğunluğun dünyayı algılama, yaşama tarzını, bu demektir ki Peygamber Efendimizin bu dünyada yaşamakla birlikte bu dünyayı bizim gibi yaşamadığı, bu dünya içinde kendine mahsus bir başka dünya kurduğu, ahlaken üstte ve Allah katında daha muteber olan bu kendine mahsus dünyadan, daha aşağıda ve insanlar katında muteber sayılan, çoğunluğun dünyasında cereyan eden şeylerin, olduğu şekliyle değil, olması gerektiği tarzda görüldüğü, binaenaleyh ‘iş sizin sandığınız gibi değil, işin aslı şudur’ biçiminde yorumlanabilir.
 
Yine şairin kendisine yönelik tehdide verdiği yanıt da ölümü kendi yaşamının düğün gecesi olarak tanımlayan Mevlana’nın yaklaşımına koşut olsa gerek.
Dilin dinamik işleyişini ve okurla iletişimi diri tutan estetik bilinç de manevi desteğini, belli ki Bahşeden’in şaire yönelik cömertliğinden alıyor.
 
Hölderlin’in ‘şairane yaşar âdem bu yeryüzünde’ sözü, sanırım en çok Murat Kapkıner’e yakışıyor. Şimdilik bunları söylemek istiyorum. 
 
JASMİN |||
 
gün bitti
birazdan karanlık basacak
ki evren karanlık
ve tüm mübarek geceler hep gece
kabir karanlık
kabrimsin
evim
sükûnetim
yani kadınım
gecem
gün batımım
mezar taşımsın
Hüvel bâki
günsün
ben hâki toprak
birazdan karanlık basacak
gün battı
sonrası şafak
‘ANA BEN GİDİYOM DÜŞMANA KARŞI’
bana
dünü bugünü anlatma
istikbalden bahset
değilse
edepli ol herkes gibi
‘ana ben gidiyom düşmana karşı’
ana ben gidiyom Şeytan’a karşı
bana coğrafya terör, devlet vesaire deme
esbaplı şeytanlardan bahset
değilse
edepli ol herkes gibi
bana
bir kuşe-i inzivada
şeytanı içeriden vurdum
teslim olmadım de
tek başıma
ki vurayım gürzü
Şeytan’ın bilinen ordularına
alınlarının çatına
değilse
edepli ol herkes gibi’
 
 
[2019] [ ‘Kimin Baharı Hangi Yaz’ Murat Kapkıner,]
 
 
Ali Celep

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu