Reşat Nuri Güntekin’in “Acımak” romanı üzerine yazdık | Rahime Alcan

Reşat Nuri Güntekin’in “Acımak” Romanı Üzerine Değiniler

Reşat Nuri Güntekin gibi Edebiyatımıza değerli klasik eserler kazandırmış bir yazar ve eseri nasıl anlatılır, yazma gayretinde olacağım.

Daha önce yapılan yorumlara saygı duyarak naçizane yorumumu paylaşıyorum:

Önce yazarı tanıyalım:

25 Kasım 1889 yılında İstanbul’da doğan yazar; önce Çanakkale’de, sonra İstanbul’da öğrenimini tamamlamıştır. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesini bitirmiş, öğretmenliğin yanı sıra, Milli Eğitim Bakanlığı Müfettişliği yapmış, Çanakkale Milletvekili seçilmiştir. Memleket Gazetesini çıkarmış, UNESCO Türkiye Temsilciliği ve Paris’te Kültür Ateşeliği yapmıştır. Ünlü Çalıkuşu romanıyla hafızalarda yer etse de Edebiyatımıza çok değerli eserler kazandırmıştır. İlk dönem romanlarında toplumsal sorunlara gerçekçi bir bakış açısıyla eğilmiş, ikinci dönem romanlarında ahlak ve insani ilişkilere değinmiştir. Güçlü bir gözlemcilik yeteneğiyle beraber gerçekçi bir yaklaşım ve konuşma diliyle yazdığı eserler geniş halk kitlesine ulaşmayı başarmıştır. Yıllarca Anadolu’da dolaşmış ve Anadolu Notları eseriyle gözlemlerini okuyucuya sunmuştur. Öykü, roman, oyun, gezi, eğitim alanında değerli eserler bırakmıştır.

Acımak adlı romanına gelince;

İlk duygusal izlenimim; sonuna doğru gözlerimdeki buğulanma ve gayrı ihtiyari akan yaşlar okumama engel oldu bir zaman… Hiç bir olaya tek bir kişinin nazarıyla bakmamak gerektiğini, her hikâyenin yaşayanlarının gözüyle farklı bir kimliğe bürüneceğini çok güzel ve etkileyici bir dille anlatmış Güntekin. İdealist bir kızın gözüyle babasının sefaletine; kızından daha idealist bir babanın gözüyle de günden güne kendi çöküşünü anlatışına şahit oluyoruz.

Olay, Anadolu’da öğretmenlik yapan; son derece idealist ve çalışkan, kendince katı kuralları olan Zehra’ya gelen bir haberle başlar. Zehra’nın hayata bakışı çok nettir. Suçlular ve acizler affedilmeyi hak etmezler, onun gözünde siyah siyahtır, beyaz da beyaz. Babasını hayatından çıkararak gelmiştir Anadolu’ya. Onun ölüm döşeğinde olduğunu haber aldığında kendi içinde mücadele vererek gider İstanbul’a. Babasının gözüyle tüm gerçekleri öğrenince; hayata bakışı değişerek döner eski görev yerine. Artık mükemmel kişiliğine bir tek eksiği olan Acımak duygusu da eklenmiştir.

Babası da ilk kez memuriyete atıldığında kesin bir iyi niyet ve katı prensiplerle başlamıştır. Öyle güzel ahlak ve erişilmez azim ve çalışkanlıkla atılmıştır ki; çevrenin baskısı ile terakki göstermekten ziyade düşüşe geçmiştir. Görünüş itibariyle kötü bir ahlak seviyesine düşse de içindeki sevgi ve saflığı kaybetmemiştir. Yüksek ahlak, memuriyet hayatı, iş yerindeki mevcut zihniyet ve ahlaki çöküşü çok güzel anlatan bu eser, günümüz insanına ve özellikle memurlara çok yerinde bir şekil ve üslûpla hitap ediyor.

Bu değerli eserlerin neden klasikler arasına girdiğini şimdi çok daha iyi anlıyorum. Her okuyan kendinde veya çevresinde bir hakikat bulabiliyor.

Şimdilerin tabiriyle Mobing uygulanmamış memur azdır. Memuriyet hayatının zorluklarını yaşayanlar daha iyi anlar. Kitabın sonunda İdealist Zehra Öğretmenin öğrendiği en önemli şey, babasının hayatını anladıktan sonra; görünenin arkasında her zaman görünmeyen bir hakikat vardır, gerçeğidir.

Sayfa 13’te müdürün gözüyle Zehra Hanım:

“Şimdi de size bu güzel madalyonun ters tarafını, kendi görüş ve düşünüşüme göre tasvir edeyim. Doğruluk, temizlik, fedakârlık hastalığı onda insanlığın en kıymetli bir kabiliyetini öldürmüştür: Acımak kabiliyeti. Zehra Hanıma hissiz bir hanım denemez… Bilakis geniş bir ruhu var. Güzel, doğru, temiz şeyleri çılgınca sevebiliyor, onlar için her fedakârlığı yapıyor. Fakat zaafa düşkünlüğe, çirkinliğe acımıyor…”

Babanın gözüyle hayatın yorumu:

Sayfa 138’den: “Sicilimi yazanların yerden göğe kadar haklı olduklarını teslim ederim. Ancak bütün bu fenalıklar, hep kendi günahlarım neticesi mi?”

Son sayfa:

(Bir kitap ancak bu kadar güzel bir şekilde nihayete erebilir.)

“Zehra birkaç gün sonra Anadolu’daki mektebe döndü. Genç muallimenin artık hiçbir eksiği kalmamıştı. Acımayı öğrenmişti.”

“Kalbinde merhamet adlı bir çınar” büyütenlere incelikle tavsiye ediyorum Acımak’ı…

Eleştirel okuyucusunun bigâne kalamayacağı bir roman… Bir başyapıt…

Rahime Alcan

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu