Danimarkalılar ve Kierkegaard | Alıntı | Roger Poole

DANİMARKALILAR VE KIERKEGAARD

“Danimarkalılar” Danimarkalılar’dan ibaret değil.

Aşağıdakilerin bu kadar tanıdık gelmesi bundan dolayı.

Kierkegaard’ların işi çok zor…

(Yusuf Ferzan Yüksel)

     “Gariptir bugün bile Danimarkalılar Kierkegaard okumak istemiyorlar. 1855’te ölmüş olmasına rağmen, neredeyse ölüsü de dirisi kadar öfkelendiren bir adama karşı duydukları o eski kızgınlıklarını hâlâ koruyorlar. Sağken, Kierkegaard Danimarkalılar’ın hiç inanmadıkları şeylerin üzerinde ısrarla durmuş, sonra da Devlet ve Kilise kurumunun her biçimine saldırmıştı.

       Ve şimdi de Danimarkalılar bütün yirminci yüzyıl boyunca, hepsi Soren Kierkegaard’ın topraklarına hacca gelmiş olan ardı arkası kesilmeyen dizi dizi yabancılara katlanmak zorunda kalıyorlar. Amerikalılar, Japonlar, Almanlar, İtalyanlar, İngilizler; alimler, araştırmacılar, yazarlar, öğrenciler… Hâlâ da geliyorlar, kitabevlerini didik didik edip Soren Kierkegaard hakkında soru soruyorlar, bitmez tükenmez şekilde onunla ilgileniyorlar. Kierkegaard’ı ve bütün eserlerini kesinlikle benimsememiş bir halk için gerçekten bu kadarı da fazla.

     Danimarkalıların kafalarındaki Kierkegaard resmi, metinlerdeki birinci elden gelen bilgilere dayanmıyor, daha çok 1850’lerin karikatürlerinden ve genel bir sevmeme, benimsememe tavrının bugüne aktarılışından bir araya getirilmiştir.

    Danimarkalılar (bunu seve seve kendileri de doğrular) materyalisttir. Kierkegaard idealistti, tinin meselelerine inanırdı.

         Danimarkalılar yasalara uyarlar, yöneticilerine ve siyasi kuruluşlarına saygı duyarlar. Kierkegaard onlara sahtekar muamelesi yapıp aşağılardı.

      Danimarkalılar huzurlu, sakin bir hayatı severler; mutabık kalınan, anlaşılan ve geleneksel olan şeylerden hoşlanırlar. Kierkegaard bir kitaptan ötekine istisna olanı, bireysel olanı ve kişisel sahiciliği savunurdu.

       Danimarkalılar etin hazzından zevk alırlar. Kierkegaard nefsine hakim olup bekar kalacağı bir dünya için, “evrensel” dediği bütün bu zevklerden vazgeçmişti.

       Danimarkalılar, bir Devlet Kilisesi’ne sahip olmalarına ve bütün çocuklarını vaftiz ettirmelerine rağmen Tanrı’ya inanmazlar; vaftiz oldukları zaman, kiliseyi son kez gördükleri zamandır, tabii bir de ayakları önde, cenazeleri için içeri geldikleri zaman. Kierkegaard Tanrı’ya inanıyordu, hem de Danimarkalılar’ın tuhaf bulduğu bir tutku ve içebakışla inanıyordu.

       Danimarkalılar demokrattırlar, ortanın solundadırlar, sosyalisttirler ve refah devletine inanırlar. Kierkegaard (kralın kendisine pek saygı duymamış olsa da) mizaç olarak muhafazakardı ve 1848 ayaklanmalarını dehşetle karşılamış, halk dayanışmasının bu şekildeki tezahürünü “kanları donduran bir gelgit”in başlangıcı olarak görmüştü.

    Danimarkalılar kamunun ortak doğrularına, şekline, tarzına ve tavrına inanırlar, ki bütün bunların tutarlı bir konformizm oluşturduğu söylenebilir. Kierkegaard bütün toplumsal akitleri ve anlaşmaları havaya savurup “birey” kategorisinin mutlak önceliğini vurguluyordu.

   Danimarkalılar kendilerini yasalarla sınırlanmış görürler. Kierkegaard yasaların “istisnaları olduğu”nu, içten inançları sonucu yasayı çiğnemesi ya da gözardı etmesi gereken bazı bireylerin olduğunu ileri sürüyordu.

    Danimarkalılar akademik saygınlığa inanırlar. Kierkegaard Privat Docent dediği kişileri alabildiğine aşağılardı; bunlar, Kierkegaard’ın başarısız “bireyler” olarak gördüğü üniversite hocalarıydı.

     Danimarkalılar fikir hayatında daima Avrupa modasına uyarlar, bu yüzden 1840’larda da Hegelciliğe ayak uydurmaya çalışıyorlardı. Kierkegaard’a göre Hegel şarlatandı; J.L. Heiberg ve Piskopos Martensen gibi Danimarkalı Hegelciler de gülünç ya da aşağılıktı, ya da her ikisi birden.

     Şu hâlde, o gün de bugün de Kierkegaard ile Danimarkalılar arasında pek ortak yan yok. Bu yüzden, Kierkegaard’ın nasıl bir şey olduğuna dair bu kadar çok a priori düşüncelere sahip olunca Danimarkalılar onu okumaya nadiren vakit ayırıyorlar. İncil’den birkaç pasaj gibi Kierkegaard’ın belli “ünlü” metinleri (ünlü “Danimarka diline methiye”si gibi – aslında dilsel taşralılığa dair sert bir eleştiri yazısıdır-) okulda okunur, sonra İncil gibi bir daha okunmaz. (…)

Roger Poole, 1989

Kahkaha benden yana – Soren Kierkegaard

Resim kreatifbiri.com sitesinden iktibas edilmiştir. Metni hazırlayan Yusuf Ferzan Yüksel.

Kierkegaard kimdir? Soren Kierkegaard, 1813 Kopenhag doğumlu Danimarka’lı din bilgini ve filozof. Kierkegaard dindar babasının etkisiyle din eğitimi alarak ve katı bir dini atmosfer içinde yetişti.Tüm yaşamında bu çocukluğun etkisi görülür.Kendisi de dinsel düşünceleri olan birisi olmakla birlikte sürekli din adamlarıyla, kurumlarıyla ve düşünceleriyle çatışma halinde oldu. Mevcut Hıristiyanlığın yozlaşmış olduğunu ileri sürdü ve Hıristiyan inancinin tamamen yenilenmesine yönelik eleştiriler geliştirdi. Kierkegaard, din ve tanrıyı tamamen bireysel bir konu olarak değerlendirdi. Bu yönde giderek sistematik felsefenin bireyi gözardı eden bütüncüllüğünü de reddetti. Felsefesinde bireyi merkeze aldı.

Kierkegaard, din ve tanrıyı tamamen bireysel bir konu olarak değerlendirmiş; Hegel’in objektif felsefesini kabul etmeyerek, kendi felsefesini inanç ve bilgi, düşünce ve gerçek üzerine kurmuştur. Varoluş terimini modern anlamda kullanan ilk filozoftur. Kaynak milliyet.com.tr

ESERLERİ

  • On Begrebet Ironi, (İroni Kavramı Hakkında), 1841
  • Enter-Eller, (Ya Böyle – Ya Öyle), 1843
  • Frygt og Baeven, (Korku ve Titreme), 1843
  • Stadier Paa Livets Vej, (Hayat Yolunda Konaklar), 1844

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu