63 Damla Mürekkebin Aşkı | Semra Meral

63  DAMLA MÜREKKEBİN  AŞKI

“Biri  Elhân-ı Şitâ Mı  Dedi?..”  başlıklı yazımızın 2. bölümünü  siz  edebiyat sever
dostlarımıza  takdim  etmeden  önce,  yazımıza esas olan hatıratımızın yer aldığı ‘kitabımız’dan söz edelim isterseniz…


Bir kitap ki,  adı ile  kutlu…
Bir kitap ki,  adı ile  mutlu…


 “Âlemlerin  Efendisi  Sevgili Peygamberimiz
Hz. Muhammmed Mustafa (s.a.v.)’nın  
teşrif etmiş oldukları şu  fâni âlemden  bâki âleme  göç  ederek,  
mübarek ruhlarının   
Refik-i A’lâ’ya yükselmesinin  ‘63 Yaşlarında  iken
 zuhur ettiği’  elbet malumlarınız…

Mü’min ve Müslüman bütün yüreklerce  bilinen  bu fevkalâde  hususa, duyarlı   bütün   dikkat ve  rikkat’ leri bir kere daha cezbetmek için, ‘63 Yürek’in şevk ve iştiyakı ile
63 Damla Mürekkebin Aşkı “ gibi,  çok müstesna ve müberra bir isim seçmek  istedik
yine de kitabımıza…

Bir isim ki,   ismi ile müsemma…
Bir isim ki,  ismi ile mücellâ…

 
Bu noktada   kulak verelim  mi değerli editörümüz  Nurhayat Şuara’ya?..


{
“Birbirini hiç tanımayan altmış üç yürek, sadece yetimler için birleşerek, 
Merhamet etmeyene merhamet edilmez hadisini yüreklerinde hissederek;  
Onları hiç görmedikleri halde çok severek, naçizane ortaya koydular büyük bir emek…


Söyle daha doğarken Allah’ın himayesinde doğan güzel,
Söyle daha doğarken Efendimizin (sav ) haliyle imtihana tabi tutulan insan,
Söyleyin ey dünyanın güzel yetimleri,
Bu emeğimizi kabul buyurur musunuz?..
Söyleyin bir nebze olsun bizden razı olur musunuz?..

Başta Yavuz Bülent Bakiler, Emine Şenlikoğlu, Cengiz Numanoğlu olmak üzere birbirinden yürekli 63 yazar, yetimlere yönelik bir sosyal sorumluluk projesi kapsamında bir araya geldiler. Kalemlerinin mürekkeplerini aşk, sevgi, hoşgörü adına en güzel duyguların anlatıldığı öykü ve şiirlerle bir hayır seli oluşturmak adına akıttılar…”

Projede Yer Alan Şair/Yazarlar: 
Abdulkerim Tiryaki, Abdullah Kartal, Abdullah Ramazan, Abdurrahman Tümer, Ahmet Çıtak, Ahmet Karakaya, Ali Özkanlı, Berrin Gök, Cengiz Numanoğlu, Ebru Elmaskeser, Emine Şenlikoğlu, Ercan Gümüş, Esengül Soysal, Faris Özer, Fatih Bilal Can, Fatih Çakmak, Fatoş Aslan, Feraye Demir, Fikri Muştu, Funda Filiz Kotan, Gülce Gül, Hatice Seven Küre, Hatice Toprak Çevik, Hayrani Can, Kenan Çölbay, Musab Yasin Alma, Mefkûre Malhun Keskin, Mehmet Cemal Pekacar, Muhammet Uluçay, MustafaBarutçu, Münevver Bayraktar Özgür, Mürvet Sarıyıldız, Negaple Ayşe Akpınar, Nevin Şahan Küp,  İlhan Erol, Nur Hayat Şuara, Nurcan Tandır, , Sema Ömer Birleşik, Semra Meral, Serpil Karagöz Erdem, Sevim Geçkin Sancar, , Saadet Kılıçaslan, Salih Bencik, Selma Türkyılmaz, Seyfettin Nazlım, Sultan Özateş, Suzan Tunçkıran, Süleyman Yasin Akdeniz, Sündüs Arslan Akça, Şahin Yıldırım, Şerife Köksal Badısaba, Şevki Çiftçi, Osman Karahasanoğlu, Ömer Aslan, Ömer Doğanlı, Ömür Gözaydın Yasemin Meydan, Yasemin Sultan Habib, Yasemin Ünlü, Yavuz Altınok, Yavuz Bülent Bakiler, Zeynep Demir, Züleyha Özbay Bilgiç.(Tanıtım Bülteninden) }


63 Damla Mürekkebin Aşkı’nın  İstanbul’da gerçekleştirilen galasına, –ki maalesef biz gidememiştik — kitabın şair ve yazarları arasında da yer almakla bahtiyar olduğumuz
 
Yavuz Bülent  Bakiler  Üstadımız ile;  değerli hemşerimiz  ilâhiyatçı- yazar Ömer Döngeloğlu Hocamız ve  değerli  şair-yazar Bestami Yazgan Hocamız onur konuğu olarak katılmışlardır…
……………………………………………………………………………………………………………………………

Tanıtımını  kısaca vermeye  çalıştığımız  kitabımızın işlevi büyük, elbet  çok büyük aslında…
Sadece isimlerini zikretmeye çalıştığımız  değerli  şair ve yazarlarımızın  hedefi  kutlu, 
elbet çok kutlu aslında…
Elde edilecek gelirin önemli bir kısmının   yetimlere bağışlandığı ve bağışlanacağı mevzû hassas, elbet çok hassas bir mevzû aslında…
Yetimlerin yüzünün  güleceği  ve inş’Allah kendisi de bir yetim olan  Sevgili Peygamberimizin şefaatine  nail olabilme  Ve inş’Allah Yüce Allah’ın rızasını  kazanabilme   niyazı ulvî, elbet çok ulvî aslında!..

Bu cümleden olarak şimdi tekrar soralım ve İkinci  Defa diyelim ki:

YETİŞMEZ Mİ,   YETKİNLER  DE   YETİMLERE?…(2.Bölüm)
(
‘63  Damla Mürekkebin Aşkı’ kitabımızda yer alan hatıratımızın ikinci bölümü…)

…Kompozisyon  derslerimin  ‘Tiryaki Sözleri’ ile  beni  ve  ‘göz pınarlarım’  dediğim öğrencilerimi hiç  bırakmayan ‘vefakar onur konuğu Cenap Şahabettin’e bir kere daha gıpta ederken,  yanımda  taşıdığım  defterime  şunları  yazacaktım  biraz  sonra:
-iki üç mısra karalamakla bir ‘Cenap Şahabettin’  ol/ a/mayacağımı bilsem de…-

“Hâlâ  dallarda  kuşlar var…
 Ve dallar ki,  çırılçıplak
Ne olur hep böyle yağ kar
Uslu uslu,  sıcak  sıcak!..

Hâlâ yırtık pabuçlar var…   
Ayaklar ki;  küçük, çıplak
Ne olur hep böyle kal kar
Uslu uslu,  sıcak sıcak!..”

Ne olur  hep böyle yağ kar;
Nazlı nazlı,   çiçek çiçek
Ne olur hep böyle kal kar;
Sıcak sıcak,  yürek yürek


Yeter ki ‘sen’ yağ,  sen yağ kar
Ama  n’olur,   olma çamur!..
Yeter ki ‘sen’  kal,  sen  kal  kar
Ama n’olur,  olma çamur!..


Lâpa lâpa   yağdıkça  kar
‘Motif motif’  kalsa  n’olur?..
Lâpa lâpâ    yağdıkça  kar
‘Beyaz beyaz’  dursa   n’olur?.. (4)

Başladım son kıtayı tekrara…Dilime persenk etmiştim sanki…
Pabucun yırtığı,  ayağın çıplağı’ aklımdan çıkmış;  az kalsın takılmış  gidiyordum da işin   manzarasına sadece…

[“Evet  kar…
Kimine bembeyaz bir manzara da,
kimine de ‘kömür’ gibi  kapkara S.M.”]

Sonra  dedim ki kendi kendime:
“Sen gel şu çayını iç de, çık hele bir yola…Tokat ile Sivas arasında şunun şurasında ne var ki?!.
Sen gel de orada  gör  yine o acıyı… Sen  gel de ‘
Muhteşem Yavuz’un (*) penceresinden görmeye devam et yine o; {“ Yaşanan yokluk ile yaşan /a/ mayan çocukluk’u..S.M.”}

“Nane satan, su satan yetim çocuklar
 Şarkı söyleyemediler güneşe aya
Biliyorum ne masal dinlemeye doydular
Ne oyun oynamaya…”(5a)

“Bezirci’de, Yüceyurt’ta, Altıntabak’ta
Çocuklar var incecik yüzleri nurdan
Ama toz toprak içinde elleri ayakları
Oyuncakları çamurdan… “(5b)

Tıpkı  sınıfımda  kürsüde  örnek  okuma  yapıyormuş  gibi  öyle  sesli  sesli  ve  kendinden geçmişçesine  yorumlamaya  çalışıyordum  ki  mısraları,  kızım uyanacak gibi olduysa da tekrar daldı…

Bu sefer,  beni  dinlememiş  olmasına  mı;   yoksa  ‘su  satan  yetim  çocukları’  algılayamamış  olduğuna  mı kızdığımı  iyice  çözememiş  olsam da,  ses tonumu daha da yükselterek :

 “Gökteki yıldızlar kadar sayısız
 Ah yurdumun kimsesiz ve yoksul çocukları
Anladım farkınız yok koparılmış başaktan!
Alın bu gözleri benden, alın bu yüreği artık
Utanıyorum yaşamaktan.” (6
)

diyordum ki,  Aybala gözlerini açmış şaşkın şaşkın bana bakıyor ve pür dikkat ne olup bittiğini   anlamaya  çalışıyordu…

Pekii;
“ Üstadımıza bu mısraları söyleten biz değil miydik?..
Şu  yukardaki  mısralarla ortaya konulan   kahredici  tablo bizim eserimiz değil miydi?..
Bakiler  Üstadımız haksız mıydı?..”
soruları kafamda iyice dolaşık bir hâl alırken,   Balam’ın  hayret  içinde muzip muzip gülümsemesine ve de dinliyormuş gibi görünmesine aldırmadan devam ediyordum:
 
[
“Oysa ki biz;  Âlemlerin Rabbi’nin ‘Sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım!’
övgüsüne mazhar olan,  bir  Muazzez  Resul’ün   Ümmeti değil miydik?..
 Oysa ki biz;  ismini, ismiyle yazan Yüceler Yücesi Kudret’in Mücellâ  Elçisi’nin   Ümmeti değil miydik?
Oysa ki biz  ‘Habibim!..’ hitabının mübarek muhatabı  Ve  Ol Müberra Nebi’nin Ümmeti’ değil miydik?..
Oysa ki biz;  “Benim karşımda titremenize gerek yok, ben bir kral değilim; Mekkeli kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum..” diyen Kâinatın Efendisi’nin  Ümmeti’ değilmiydik?..s.m.”]

Demek ki biz bu mesajı hiç anlamak istemeyen,  kuru ekmekle değil;  keklerle beslenen ve sıcacık yuvalarda keyf süren  bir ümmet olmuştuk da,   ‘gökteki yıldızlar kadar sayısız kimsesiz ve yoksul çocuklar’ vardı…

Artık:
“ Şimdi seni ananlar,
Anıyor ağlar gibi…
Ey yetimler yetimi
Ey garipler garibi;
Düşkünlerin kanadıydın,
Yoksulların sahibi
Nerde kaldın ey Resûl,
Nerde kaldın ey Nebi?” (
7)
diyen şairimizin coşkusu ve çağrısı ile dolup dolup boşalıyordum…

Sıcacık oda buz kesilmiş,  kekimiz tabakta kalmış;  sobamız sönmüş ve çoktaan üşümeye başlamıştık ben de , kızım da…
Üşüyorken  dışarda  kuşlar,  
varken; –akranlarının gülüp oynadığı,  annelerinin dizlerinde uyuduğu yaşlarda–
‘su satan, nane satan, hamallık yapan’ çocuklar;
 varken hâlâ çıplak ayaklar, biz üşümeliydik, üşümelii; hem de çoookk üşümeliydik!..

Korna sesiyle kendimize geldik…
Yusuf Bey bizi almaya gelmişti bile..
Sessizce, mahcup mahcup arabaya binerken eşim;  bir kızımın, bir benim yüzümüze bakıyordu şaşkın şaşkın… Araba ilerlerken sessizliği bozmuş olmak için olsa gerek –ki-
eli radyoya gitti…
-Allah Allah!..Allah Allah!..diyerek  hayretler içinde kalırken, tevafukun  böylesi beni öyle bahtiyar   etmişti ki;  düğmeyi çevirerek istasyon değiştirmek isteyen eline mani oldum  eşimin…

Ve  eve gelinceye kadar, –o günden sonra da  her dinlediğimde beni huşu ile titreten–
şu  nefis ilâhiyi  birlikte dinledik üçümüz de hiiç çıt çıkarmadan…

“Yetim kızın başını okşayan mübarek el
Ben de yetim bir kızım ne olur bana da gel
Yetim kızı kendine evlad sayan Muhammed
Ben de yetim bir kızım beni yavrun kabul et

Gül sevgin yeter bana ey sevgili resulüm
Öyle muhtacım sana ne verirsen kabulüm”(
8)

diyen o güzel yavrumuz, o güzel yavrularımız;  yüreğimizi öyle cayır cayır yaktı, ciğerimizi öyle kavurdu ki…

 Ve de her hecesi ve   her nağmesi ile,
Ne verirsen kabulüm, öyle muhtacım sana diyen o naif ses, o narin seslerden etkilenmeyen bir yürek olabilir miydi  ki hem de?!..

Eğer varsa da,
“Ey zalim,
İstersen bütün dünyaya
Her gece,
Kapkara yazılar yazdır
Nişan almış
Karanlığın kalbine,
Mazlumların gözyaşları beyazdır…”(
9)
demez miyiz biz de?!..


Zaten bizim hasbihalimiz de:
[‘
Cüzdan sahibi enselilerle değil; vicdan sahibi erdemliler’le …S.M.]

Zaten işimiz yok bizim:
[ “ ‘
Kürdanları dişlerinde, cüzdanları düşlerinde, vicdanları dışlarında’ olanlarla…S.M.”]

Bu nedenle:

“Ağıtları değil,
ninelerinin ‘ninnileri’ uyutsun mu yetimleri ?..
‘Mavi mavi’ye bürünsün mü düşleri
bayramlarda bari?..
Kollarında ummanlar yürürken,
ellerinde ‘asuman’lar büyüsün mü?!.”
(10)


 diye sorduk,  o bahtiyar hokkadaki  ‘63 Damla Mürekkep’e…
 
 “
YETKİNLER DE  YETİŞİR ELBET  YETİMLER’E!..” dediler, Onlar da…

 Yüce Allah(c.c.) damlalarımızı,  derya eyleye…  –inş’Allah!..-

———————————————————————————————————————–
Dipnotlar:
1-5a-5b- 6)Sivas’ta Yoksul Çocuklar- Yavuz Bülent Bakiler
[(*)Muhteşem Yavuz:Türk-İslâm Kültürüne göstermiş oldukları ehemmiyet ve armağan ettikleri ‘muhteşem şiirleri’ nedeniyle Yavuz Bülent Bakiler Üstadımıza; bazı yazı –naçiz-ve yorumlarımızdaki ‘hitabımız’dır efendim..]
2-3)Elhân-ı Şitâ (Kış Nağmeleri) Cenab Şahabeddin 4-)Kar’la Hasbihâl-Semra Meral
7)Naat-Bayrak Şairimiz Arif Nihat Asya 8)Söz:Yusuf Dursun– Müzik:Yasin İlhan
9)Beyaz Gözyaşı-Bestami Yazgan 10) Soralım Mı Vicdanlara?-Semra Meral

[Poetik Haber, 2016]

{Elestirel.net, 2020}

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu