Gül Risalesi | Aydın Uzkan

AYDIN UZKAN

GÜL RİSALESİ 

“Gül açar çünkü açar. Ne gözetir kendini ne görülmek arzular.” der Agnelus Silesius. Gül, kendini beğendirmek için değil, kendi olma özgürlüğü ve olduğu gibi olma berraklığı için yaşayan çiçeklerin şahıdır

Gülü tasvire ne hâcet, ne çiçektir biliriz. Gül medeniyetinin çocuklarıyız. Ölülerimizi gül suyuyla yıkar, gül kokusunu Hızır’ın fısıltısı sayarız.  Her devirde, ona doğru seyir halinde olan bir yol hep var olmuş. O da, diğer çiçekler karşısında saltanatını her zaman korumuş.

Gülden bahsetmek¸ zengin bir dil¸ düşünce ve kültürden bahsetmektir. Zira güzeli ve güzellikleri anlatırken en çok kullanılan motif olmuş gül. Huzur veren rengi, hoş kokusu ve yumuşak dokusu ile sevgilinin temsili olmayı hak etmiş. “Gül yetiştirenlere mahsus hevesle / Renk renk dertlerimi gözünde besle” diyen Necip Fazıl’ın mısralarında aşk acısını sembolize eden gül, birçok şair tarafından da ilham kaynağı olarak kabul edilmiş.

Görmesini bilen için, bir çiçekten ötedir o. Kısacık hayatın fihristi ve doğanın özeti. Kalbin naif bir meyvesi ve ötelerin içli rüzgârı. Benzetmelere doyulamayan bir teşbih bahçesi .′Gül, Yağmur′un bir sonraki adıdır′ der Nurullah Genç.

Gün olur, duruşuyla dikensizlere rest çeker. Gün olur, kokusuyla mest eder. Vefalıdır.  Dikenden ayrıldığında, bağrına sürekli özlemin dikeni batar.

Her yaprağı, bülbülün çektiği acıyı anlatan bir dil. Her gülün bir bülbülü olsa da, her bülbülün bir gülü yok. Bu da dert değil. Sezai Karakoç’un dediği gibi ‘’Umutsuzluk yok,  Gün gelir gül de açar, bülbül de öter.’’

Dile getirilemeyen sözlerin, anlatılamayan duyguların, yaşanamayan anların en güzel ifade vasıtalarından birisidir gül. Kimi zaman aşkın dili olup sevgiliye sunulur, kimi zaman anıları hatırlatmak için kitap arasında kurutulur. Bazen saygının belirtisi bazen de yapılan hatanın telafisidir (1)

Evrensel bir dili var gülün. Ömrün kısalığını ve hayatın geçiciliğini anlatır. “Ben yârime gül demem / Gülün ömrü az olur”  bu düşüncenin mısralara yansımış şekli.

Bir baba gibidir. Elleri nasırlı ama kalbi yumuşacıktır. Etrafındaki dikenler kokusundan bir şey eksiltmez.

Aynı dalda bulunduğundan, görünüşte dikenin esiri zannedilir gül. Oysa her şerde bir hayır gizlidir. Bize sıkıntı veren ve dert zannettiğimiz niceleri, bizi güzelliklere ulaştıracak ilahi armağanlardır. Gülün güzelliğini tecrübe etmek, onun hayatın bir parçası olduğunda, her şeyi daha güzel kılacağına dair bir umut telkin eder.

Her çalıda gül olmasa da, elimize batan dikenler, aradığımız gülün habercisi sayılır. Gül sunan elde, daima bir miktar gül kokusu kalır. ‘’ Gül düşünür gülistan olursun, diken düşünür dikenlik olursun…’’ diyen Mevlana’nın neden gül örneği verdiği manidar.

Sembolleştiği haliyle bazen yaralanan, bazen yaralayan. Kendisine biçilen role karşı  boynunu bükmeden ,yapraklarını tek tel solduran gizli hüzün. Ne her çiçekten gül olur, ne her insandan bülbül. Gül yaprağında yüzü olsun isteyenin, dikenlerinde parmak izini bulunmalı.

Dikensiz gül yok. İyiye ve güzele erişmek için bazen sıkıntı çekmek gerek. Bundandır ki, gül elde etmek için dikene su verenlerin kervanı, her çağda var olmuş.

Dikenini sevenin ödülüdür gül. Gülistanın etrafından dolaşanlar gül kokusunun haramileri. İçeri girip dikenleriyle kana bulananlar ise İbrahimler. Bundandır ki, Hz. İbrâhim Nemrud tarafından ateşe atılınca ateş ona gül bahçesi oluvermiş. Zorbaların toprağında yetişen güllerden kan akması bundan.

Açmamış ve sıkıntılı goncalar, dünyanın ve içindeki dertlerin gelip geçici olduğunu anlatır. Elbet bir gün açılıp rahatlayacaktır. Sabırlıdır gül. Açacağı zamanı da bilir kokacağı yeri de.  Her yaprağının açılışı ayrı bir doğuş. Gülünce yüzde güllerin açması, bu doğuşun mis kokusu.

Dikenler, gül sayesinde itibar kazanır. Dikenine ilgi göstermek, gülün değerini zerre düşürmez. Hakikât, gülün yapraklarının bir an açılışından sızan  ebedi ışığı hissedebilmekte.

Mesele gül’ü sevmek değil. Gül gibi sevip, ayrılık vaki olduğunda hüznünden ötürü kana rengini verebilmek İskender Pala’nın dediği gibi “Kimileri gül dediler, ömür boyu güldüler; Kimileri de gül dediler, gül uğruna öldüler.”

Dünya dedikleri bir ateş bahçesi. Kimi güle döner kimi küle. Diken olup ayağa takılan da var,  gül ol yakaya takılan da Damlaya damlaya gül olmak ise en güzeli.

(1)Yrd. Doç. Dr. Gülda Çetindağ Süme, Akra Dergisi, S.13.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu