20 yaşında yazıp Halil İbrahim Karakaya’ya gönderdiğim bu şiir, Ankara’da çıkan bir öğrenci dergisinde yayınlandı.
İsmet Özel, A. Rimbaud ve Ahmet Haşim etkilerinin bariz bir biçimde -imgeleştirme ve karanlık atmosferiyle- görüldüğü işbu şiirden bugüne 23 yıl geçti…
Şimdinin genç-yaşlı şairlerinin dergilerde, internet sitelerinde ve sosyal paylaşım platformlarında yayınladıkları şiirlerine nazaran, bu şiirin, bir hayli olgun ve oturmuş mısra düzenine sahip olduğunu gördüm…
Yani bu mısraların sahibi olarak, genç-yaşlı şairlerin bugün yazdığı şiiri, 20’li yaşlarda yazıyordum…
Şiir sanatına bütün benliğimi verdiğim o yirmili yaşların edebiyat ve şairlik heyecanını bugün bulamıyorsam, bunun vebali kimde?
Son 3-5 yılda 3-4 şiir kitabı çıkarıp da karşıma geçerek “hava basan” yeni yetmeleri de olgunluk ve hoşgörüyle karşılıyorum…
Tarihe not düşmek babından aşağıdaki “yüksek duygulu” şiiri defalarca okuyun, çıktı alın, çerçeveletip duvarınıza asın ki bir zaman sonra ‘şiirsel kibrinizde’ hata içinde olduğunuzu belki anlarsınız…
Tevazu, azizim tevazu…
MUSTAFA NURULLAH CELEP
NEHİR TAŞLARIYLA ÖRÜLÜ
Eğil yağmur eğil
Ben bu kadar katili olabilirim
Körelmiş, akıp giden sesi bu kadar aşkın
Bu kadar, koyaklarda tomurcuklanan
Mektepli kızlardaki safiyet
Artık kaçak çocukların sıcak rüyaları görülmüyor.
Artık ay dönmüyor kızların gölgesinde
Haylazlığım bana tuzak kuruyor artık
Sesime yakalanmış çilekeş bir kadın
Nehir taşlarıyla örülü loş bir sokakta
Yağmuru naif kılan küskünlüğünü boşaltıyor avuçlarıma…
*
Gök, yağmurda uğuldayan bir çocuğun gövdesinde açıyor.
Denizi hatırlatan bir yara…
Aylak bir rüzgâr yırtıyor damarlarımı
Ölümü sarsan gözlerime uçmuyor kuşlar artık
Parlak göl sularında uyuyan incir yaprakları…
Ben ki yıllardır
Ölümün aşüfte yüzüyle bakmışım dünyaya
Bitkin kuşların öldüğü orda
Rüyamın çeperlerini serinleten ayaklarla
Suskunluğumu hırpalayan
Mefluç bir kuzgun müntehir olur.
*
(Mum, Kültür-Edebiyat-Akademi dergisi, yıl 1, sayı 2, 1999)