Köşe YazarlarıŞiir Yazıları

‘Boğulmakta Olan Bir Ruh’ Üzerine

Çiğdem Çandar, bugüne kadar yazdığı Hece tarzındaki bütün şiirlerini bir kenara koyup, Yeni Türk Şiirinin sularında kulaç atmalı derim, başka bir şey demem.

ÇİĞDEM ÇANDAR

BOĞULMAKTA OLAN BİR RUH

Boğulmakta olan bir ruhun sessizliği

İnletmekteydi kalbimin derinliklerini

Ve boynumda cevapsız soruların ilmeği

Reklam 1

Bir yakıp bir söndürüyordu zihnimin ateşini

Her şey bu kadar yok iken

Neydi bu kadar var hissettiren?

Belki de silikleşiyor olmasıydı ruhumu belirginleştiren

Önümde koca bir dehliz beni içine çekerken

Kim nasıl görebilirdi ki ruhumun inceliklerini?

 *

Boğulmakta olan bir ruhun serzenişleri

Hayat akmaktaydı bir ileri iki geri

Gözlerim izlerken insanların hâllerini

Kalbim hissediyordu samimiyetsizliklerini

Yıpranıyordu ruhum gördükçe sahteliklerini

En başından yanlış iliklemişti insanlık düğmelerini

Her şeyi herkesi lütuf gibi görüp sevebilecekken

Kim nasıl silebilirdi ki onların sebepsiz nefretlerini?

 *

Boğulmakta olan bir ruhun tefekkürleri

Kalbimle idrak edebilmeliydim gözümle görebildiklerimi

Ve hissedip hayrete düşmeliydim gördükçe Yaradan’ın inceliklerini

Öylesine acizken bir erk görmekteydim kendimi

Beş değil beş bin kez sunmalıyken Yaradan’a teşekkürlerimi

Dalmışım gaflete, zavallı ruhum görmüş en dipleri

Basitçe kendimi aramam gerekirken

Kim nasıl gösterebilirdi ki bana kaybolmuş benliğimi?

 *

Boğulmakta olan bir ruhun nefesi

Öylesine sık ve güçsüz hem tiz hem cılızdı sesi

Gözleri bir kapı ararken delirmişçesine

Dönmüş sırıtıyordu dünyanın endişesi

Sayılı varlığını sonsuz yapabilecekken

Kim nasıl getirebilirdi ki gafletle kaybettiklerimi?

 *

Boğulmakta olan bir ruhun fark edilişi

Henüz bitmemişti şeytanın insan ile alışverişi

Dipsiz bir kuyunun karanlığında hapsedilmiş

Ve dünyanın renkleriyle kör edilmiş bir kişi

Kaldır artık başını, gör gökteki güneşi

Sorular hançer olmuş kalbimi deliyorken

Kim nasıl çıkarabilirdi aydınlığa gölgemi?

 *

Boğulmakta olan bir ruhun dirilişi

Aydınlığa çıkıp karanlığı bitirişi

Görseniz nasıl heyecan vericiydi sonsuz göğe yükselişi

Bu yükselişle bitmişti karanlığın hükmedişi

Biz kalıpların hülyasında kaybolmuşuz

Esaret prangasını kendimize vurmuşuz

İçimizde gizlenmiş sonsuz gücü fark etmişken

Kim nasıl batırabilirdi ki ufuktaki güneşi?

 *

Boğulmakta olan bir ruhun varoluşu

Ve sıyrılıp sis perdesinde kara bulutları kovuşu

Sınırları aştı yapıp altın vuruşu

Rabbi vermiş iken ona böylesine bir huşu

Seyre dalmıştı artık gökteki özgür kuşu

Dünya önemini böylesi kaybetmişken

Kim nasıl yıkabilirdi ki ilahi dik duruşu?

 *

DEĞİNCE DOKUNUNCA

MUSTAFA NURULLAH CELEP

“Boğulmaktan Olan Bir Ruh” şiirine, soyut, hafakansız ve gerilimsiz bir şiir diyebiliriz.

Soyut oluşu, gündelik hayata yaslanmayışından. Ayaklarını yere basmayışından.

Hafakansız oluşu, şairin iç çatışmalarını etkili imgelerle sunmayışından. Kelimeler arasında, kelimelerin birbiriyle münasebetlerinde mıknatıs etkisi uyandırmayışından. Şairin duygularını yoğunlaştırıp birer şiir mısraına dönüştürüp, etkili bir söyleyişle sunmayışından.

Gerilimsiz oluşu, şairin Yenilikçi Şiirin imge oluşturma tarzından haberdar olmayışından. İmgelerin birbiriyle olan çatışmasından bir kıvılcım etkisi uyandıracak bir söyleyiş biçimine ulaşmayışından.

Şiirin hafakansız oluşu, Necip Fazıl Şiirini de doğru bir biçimde özümsemediğini gösteriyor.

Mısra sonlarındaki kafiye oluşturma kaygısı da gerilimi azaltan bir diğer unsur.

Bu noktada şairin klasik Hece şiirine bel bağlaması, onu “şairane” olanın tuzağına düşürmekle birlikte, klişe bir duyarlığın da boyunduruğuna sevk ediyor.

Bu ise şiire “taze sözler” olarak yansımadığı gibi eski bir duyarlığı iyice eskitmek olarak tanımlayabileceğimiz geleneksel şiirin tuzağına düşürüyor.

Çandar’a önerimiz şu veçhede şekilleniyor:

1954-59 arasında Türk Şiirinde modern bir atılım gerçekleşti.

Bu Yeni Türk şiirinde şairler, mısra oluşturup kurarken, günlük konuşma diline dayalı olarak ve şiirsel ifadeyi de bambaşka biçimlerde deneyimleyerek, alışılmamış bağdaştırmalar ve yeni söyleyişlerle o güne kadar gelen/geleneksel şiire dilde, ifadede, içerikte, imgesel haritada ve anlamsal olanın kavranışında parende atlatarak bir şiirsel atılımın öncüsü oldular.

Kimdi o şairler?

Başta Sezai Karakoç, Turgut Uyar, Cemal Süreya, Edip Cansever, Ece Ayhan, Ülkü Tamer, İlhan Berk ve diğerleri…

Yukarıdaki cümlelerde Çiğdem Çandar’ın Yenilikçi Şiiri okumadığını söylemiştik.

Bundan kasıt, İkinci Yeni hareketinin bu şairleriydi okumadığı Çandar’ın.

Boğulmakta Olan Bir Ruh ve benzeri şiirler, bugüne dek çokça yazıldı, çizildi.

Çandar, kalıcı şiirlere imza atmak istiyorsa, topyekûn bir İkinci Yeni külliyatını okuyarak şiirine yeni/deneysel/taze söyleyişler ve ifade tarzı kazandırmanın bir yolunu bulmalıdır.

Yenilikçi Şiiri okumadan, günümüz şiirinde kalıcı izli davranış değişikliğinde bulunulamaz.

Çiğdem Çandar, bugüne kadar yazdığı Hece tarzındaki bütün şiirlerini bir kenara koyup, Yeni Türk Şiirinin sularında kulaç atmalı derim, başka bir şey demem.

Reklam 2 Makale

Mustafa Nurullah Celep

haberedebiyat.com Genel Yayın Yönetmeni & Edebiyat Eleştirmeni-Kitap Editörü

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Reklam 3 Yorum
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyicinizi Lütfen Kapatın!

Sitemizi Reklamlarla Fİnanse Ediyoruz Lütfen Reklam Engelleyiciyi Kapatın Anlayışınız İçin Teşekkür Ederiz.