ÇİĞDEM ÇANDAR
BOĞULMAKTA OLAN BİR RUH
Boğulmakta olan bir ruhun sessizliği
İnletmekteydi kalbimin derinliklerini
Ve boynumda cevapsız soruların ilmeği
Bir yakıp bir söndürüyordu zihnimin ateşini
Her şey bu kadar yok iken
Neydi bu kadar var hissettiren?
Belki de silikleşiyor olmasıydı ruhumu belirginleştiren
Önümde koca bir dehliz beni içine çekerken
Kim nasıl görebilirdi ki ruhumun inceliklerini?
*
Boğulmakta olan bir ruhun serzenişleri
Hayat akmaktaydı bir ileri iki geri
Gözlerim izlerken insanların hâllerini
Kalbim hissediyordu samimiyetsizliklerini
Yıpranıyordu ruhum gördükçe sahteliklerini
En başından yanlış iliklemişti insanlık düğmelerini
Her şeyi herkesi lütuf gibi görüp sevebilecekken
Kim nasıl silebilirdi ki onların sebepsiz nefretlerini?
*
Boğulmakta olan bir ruhun tefekkürleri
Kalbimle idrak edebilmeliydim gözümle görebildiklerimi
Ve hissedip hayrete düşmeliydim gördükçe Yaradan’ın inceliklerini
Öylesine acizken bir erk görmekteydim kendimi
Beş değil beş bin kez sunmalıyken Yaradan’a teşekkürlerimi
Dalmışım gaflete, zavallı ruhum görmüş en dipleri
Basitçe kendimi aramam gerekirken
Kim nasıl gösterebilirdi ki bana kaybolmuş benliğimi?
*
Boğulmakta olan bir ruhun nefesi
Öylesine sık ve güçsüz hem tiz hem cılızdı sesi
Gözleri bir kapı ararken delirmişçesine
Dönmüş sırıtıyordu dünyanın endişesi
Sayılı varlığını sonsuz yapabilecekken
Kim nasıl getirebilirdi ki gafletle kaybettiklerimi?
*
Boğulmakta olan bir ruhun fark edilişi
Henüz bitmemişti şeytanın insan ile alışverişi
Dipsiz bir kuyunun karanlığında hapsedilmiş
Ve dünyanın renkleriyle kör edilmiş bir kişi
Kaldır artık başını, gör gökteki güneşi
Sorular hançer olmuş kalbimi deliyorken
Kim nasıl çıkarabilirdi aydınlığa gölgemi?
*
Boğulmakta olan bir ruhun dirilişi
Aydınlığa çıkıp karanlığı bitirişi
Görseniz nasıl heyecan vericiydi sonsuz göğe yükselişi
Bu yükselişle bitmişti karanlığın hükmedişi
Biz kalıpların hülyasında kaybolmuşuz
Esaret prangasını kendimize vurmuşuz
İçimizde gizlenmiş sonsuz gücü fark etmişken
Kim nasıl batırabilirdi ki ufuktaki güneşi?
*
Boğulmakta olan bir ruhun varoluşu
Ve sıyrılıp sis perdesinde kara bulutları kovuşu
Sınırları aştı yapıp altın vuruşu
Rabbi vermiş iken ona böylesine bir huşu
Seyre dalmıştı artık gökteki özgür kuşu
Dünya önemini böylesi kaybetmişken
Kim nasıl yıkabilirdi ki ilahi dik duruşu?
*
DEĞİNCE DOKUNUNCA
MUSTAFA NURULLAH CELEP
“Boğulmaktan Olan Bir Ruh” şiirine, soyut, hafakansız ve gerilimsiz bir şiir diyebiliriz.
Soyut oluşu, gündelik hayata yaslanmayışından. Ayaklarını yere basmayışından.
Hafakansız oluşu, şairin iç çatışmalarını etkili imgelerle sunmayışından. Kelimeler arasında, kelimelerin birbiriyle münasebetlerinde mıknatıs etkisi uyandırmayışından. Şairin duygularını yoğunlaştırıp birer şiir mısraına dönüştürüp, etkili bir söyleyişle sunmayışından.
Gerilimsiz oluşu, şairin Yenilikçi Şiirin imge oluşturma tarzından haberdar olmayışından. İmgelerin birbiriyle olan çatışmasından bir kıvılcım etkisi uyandıracak bir söyleyiş biçimine ulaşmayışından.
Şiirin hafakansız oluşu, Necip Fazıl Şiirini de doğru bir biçimde özümsemediğini gösteriyor.
Mısra sonlarındaki kafiye oluşturma kaygısı da gerilimi azaltan bir diğer unsur.
Bu noktada şairin klasik Hece şiirine bel bağlaması, onu “şairane” olanın tuzağına düşürmekle birlikte, klişe bir duyarlığın da boyunduruğuna sevk ediyor.
Bu ise şiire “taze sözler” olarak yansımadığı gibi eski bir duyarlığı iyice eskitmek olarak tanımlayabileceğimiz geleneksel şiirin tuzağına düşürüyor.
Çandar’a önerimiz şu veçhede şekilleniyor:
1954-59 arasında Türk Şiirinde modern bir atılım gerçekleşti.
Bu Yeni Türk şiirinde şairler, mısra oluşturup kurarken, günlük konuşma diline dayalı olarak ve şiirsel ifadeyi de bambaşka biçimlerde deneyimleyerek, alışılmamış bağdaştırmalar ve yeni söyleyişlerle o güne kadar gelen/geleneksel şiire dilde, ifadede, içerikte, imgesel haritada ve anlamsal olanın kavranışında parende atlatarak bir şiirsel atılımın öncüsü oldular.
Kimdi o şairler?
Başta Sezai Karakoç, Turgut Uyar, Cemal Süreya, Edip Cansever, Ece Ayhan, Ülkü Tamer, İlhan Berk ve diğerleri…
Yukarıdaki cümlelerde Çiğdem Çandar’ın Yenilikçi Şiiri okumadığını söylemiştik.
Bundan kasıt, İkinci Yeni hareketinin bu şairleriydi okumadığı Çandar’ın.
Boğulmakta Olan Bir Ruh ve benzeri şiirler, bugüne dek çokça yazıldı, çizildi.
Çandar, kalıcı şiirlere imza atmak istiyorsa, topyekûn bir İkinci Yeni külliyatını okuyarak şiirine yeni/deneysel/taze söyleyişler ve ifade tarzı kazandırmanın bir yolunu bulmalıdır.
Yenilikçi Şiiri okumadan, günümüz şiirinde kalıcı izli davranış değişikliğinde bulunulamaz.
Çiğdem Çandar, bugüne kadar yazdığı Hece tarzındaki bütün şiirlerini bir kenara koyup, Yeni Türk Şiirinin sularında kulaç atmalı derim, başka bir şey demem.