Sinema-Müzik

Murtaza Bir Bizden Biriydi | Kenan Subaşı

MURTAZA BİR BİZDEN BİRİYDİ-KENAN SUBAŞI

(Uzun metraj / Sahne 12)

MURTAZA – (Belli değil)

ŞEMSİ – (Belli değil)

(AKŞAM / İÇ / BİR EV)

Reklam 1

[Yıl 1998. Şemsi, görmek ve duymak dışında vücudunun birçok fonksiyonlarını kullanmaktan mahrum kalmış, yıllar önce trafik kazası geçirmiş, tekerlekli sandalyede yaşayan komşusu, arkadaşı, dostu olan Murtaza’yı sık sık ziyarete gelir…

Şemsi, Murtaza’nın maddi ve manevi tüm ihtiyaçlarını karşılamayı gözetir, eve her ziyaretinde bazen para (evde kimseler görmeden masa örtüsünün altına banknot sıkıştırır) yardımında bulunur, bazen ellerinde poşetlerle/paketlerle gıda, giyim, bakım, temizlik malzemesi, eşya vs. getirir, bazen de Murtaza’nın hastaneye gitmesi için taksi çağırır, Murtaza’yı sırtında taşır, hastaneye giderler…. Bazen olur, Murtaza’ya içini döker, anılarını paylaşır, kitap okur, Murtaza’nın yalnız olmadığını hissettirmeye çalışır… Murtaza’nın kızı Şule, Şemsi’den mahcubiyet duyar, Şemsi’nin her ikramında ‘ağabey, lütfen, bak, babamın hiçbir şeye ihtiyacı yok, biz hallediyoruz’ gibisinden tepkileri olur fakat Şemsi’nin davranışlarını değiştiremez. Şemsi, Murtaza, Şule arasındaki bağ o kadar ileridedir ki Murtaza’nın kızı Şule, evin anahtarından bir tane daha yaptırıp komşusu, babasının sıkı dostu, ağabey dediği Şemsi’ye verir. Günlerden bir gün, Şemsi, Murtaza’yı yine ziyarete gitmiştir… Salondadırlar… Şule, sahnede yoktur, Murtaza yine tekerlekli sandalyesinde, tülleri tam çekilmemiş ahşap pencereden dışarı bakar. Şemsi, oturduğu koltukta, ellerini önünde bir araya getirmiştir.]

[

ŞEMSİ – Şiir, dedim de Murtaza! Eskiden, hayatımızda büyük yer etmiş şiirler vardı! Defter arasına yazıp sakladığımız, kimselere göstermediğimiz şiirler! Büyük şairlerden ezberlediklerimiz! İlle de sevdiğimiz kıza! Ne de güzel duygular beslerdik… İçimizi ısıttığımız bir uğraşımız vardı!

ŞEMSİ – Murtaza! Bak! Akşam akşam ne geldi aklıma! Kitaplığından bir kitap getirip okuyayım, sen de dinle! Olur mu? İzin verirsen tabii ki! (Tebessüm eder.) Hemen dönerim! Sen, şiirsiz yapamazsın değil mi? (Koltuktan yavaşça kalkar, kütüphanenin olduğu tarafa yavaşça yürür, rafların önünde durur, kitaplara göz gezdirmeye başlar.)

ŞEMSİ – Biz hiç değişmeyecek miyiz? Baksana şu raflara, nasıl da dağınık! Benim ev de öyle! Kanepede bir tane, komodinin üzerinde bir tane, balkonda bir tane! Bir de yolculuğa çıkarken yanıma aldıklarım var! Bavuldakilerini arada bir değiştiririm! Hepsinde de ayraç vardır! (Bir rafın önünde durur.) Eveeet! Rimbaud. Neruda. Poe. Brecht… Brecht’in, Tahterevalli şiiri, ne acayip bir şiirdir! Turgut Uyar… Hımmm… Edip Cansever… Eskiden, ayraç kullanmazdık, Murtaza, sayfanın kenarını katlardık!

ŞEMSİ – (Bir raftaki kitapların arasına sıkışmış fotoğrafları görür, fotoğrafları çekip göğüs hizasında tutar.) – Bunları şiir kitaplarının arasına neden koydun ki? (Baktığı fotoğrafı, diğerlerinin altına alır.) – İlkokulda ne de yakışıklıymışsın! (Beş saniye fotoğrafa bakakalır, sonra fotoğrafların tümünü rafa, kitapların arasına sıkıştırır.)

ŞEMSİ – (Raflara göz gezdirmeye devam eder.) – Bu da ne? (Kitapların arasından A4 ebatında, katlı bir kâğıdı çeker, göğüs hizasında tutar.)

ŞEMSİ – (Kâğıdı açar, yazıya odaklanır.) Aynı Kentte, Konstantin Kavafis!

ŞEMSİ – (Kâğıda bakar.) Ben de çok severim…

ŞEMSİ – (Kâğıda bakar.) Bu şiiri bu kâğıda niye yazdın ki?

ŞEMSİ – (Kâğıda bakar.) Güzel yazı! El yazısı! Mektepteydik ya! Hoca bu konuya çok zaman ayırırdı, bazen bütün ders sadece el yazısı yazardık! Bir kelimeyi, elini kaldırmadan yazman gerekirdi… (Tebessüm eder.) K harfini neden hep R harfi gibi yapardık, onu hiç anlayamazdım… (Tebessüm eder.)

ŞEMSİ – (Kâğıda bakar.)

ŞEMSİ – Mütercimleri bile yazmışsın; Barış Pirhasan, Erdal Alova!

(Kâğıdı bel hizasına indirir, yavaşça sola döner, yavaşça yürür, koltuğa oturur! Kâğıdı, iki eliyle tutar.)

ŞEMSİ – Aynı Kentte

Dedin, “Bir başka ülkeye, bir başka denize gideceğim.

Bundan daha iyi bir başka kent bulunur elbet.

Yazgıdır yakama yapışır nereye kalkışsam;

ve yüreğim gömülü bir ceset sanki.

Aklım daha nice kalacak bu çorak ülkede.

Nereye çevirsem gözlerimi, nereye baksam

hayatımın kara yıkıntıları çıkıyor karşıma,

yıllarıma kıydığım, boşa harcadığım.”

Yeni ülkeler bulamayacaksın, başka denizler bulamayacaksın.

Bu kent peşini bırakmayacak. Aynı sokaklarda dolaşacaksın.

Aynı mahallede yaşlanacaksın;

aynı evlerde kır düşecek saçlarına.

Bu kenttir gidip gideceğin yer. Bir başkasını umma-

Bir gemi yok, bir yol yok sana

Değil mi ki, hayatına kıydın burada

bu küçücük köşede, ona kıydın demektir bütün dünyada.

]

Kenan Subaşı kimdir?

Kenan Subaşı

Bu soruya nasıl cevap verilmeli bilmiyorum… Konuya nasıl başlayacağımı da bilmiyorum…

03.10.1978 tarihinde, Artvinli anne ve babadan, Üsküdar İstanbul’da doğdum.

Liseyi terk ettim, yıllar sonra akşam lisesi üzerinden diploma aldım…

Anayasa’nın 5188. Maddesi’ne binaen silahlı özel güvenlik görevlisi olarak çalıştım, iş pozisyonlarım arasında sertifikalı CCTV operatörlüğü, fiziki banka şubesi güvenliği, fiziki nakit ve kıymetli maden taşıma güvenliği de bulunmakta. İş hayatımı EYT Yasası kapsamında, emeklilikle sonlandırdım.

Anadolu Üni. Açıköğretim Fakültesi’nin Web Tasarım ve Kodlama, Tarım Teknolojisi bölümlerinden mezun oldum…

Grafik tasarım alanında Yıldız Teknik Üni. Sürekli Eğitim ve Araştırma Merkezi bünyesinde Photoshop, InDesign, Illustrator sertifikaları edindim. Dijital içerik üretme anlamında tecrübelerim de mevcut… Tarım Teknolojisi alanında aldığım eğitim, ziraat teknikeri unvanıyla sonlandı…

İngilizce ve Fransızca konusunda A1’e yakın bir bilgi düzeyim var… Osmanlıca dedikleri, Kur’an harflerinden oluşan yazıları okuyabiliyorum…

Yaklaşık iki sene, iSMEK’e ait iki ayrı kursta, Batı Müziği üzerinden flüt* dersleri aldım. İki flütüm var, adları; Nida, Sayha… Slow, romantik, Arabesk ve bazı sanat müziği eserlerini icra etmeyi çok severim…

Amatör, lisanslı futbolculuk geçmişim var. Tugay Kerimoğlu, Zinedine Zidane, idollerimdir…

Yaklaşık on yıldır, katlanır bisiklet kullanıcısıyım… Önce İstanbul, sonra İstanbul’un yakası (Anadolu) özelinde bir katlanır bisiklet grubu kurduk, turlar, geziler düzenledik, özel gün ve/veya haftalarda sosyal faaliyetlere katıldık, farkındalık oluşturduk… Bisikletimin adı, İkindi! Rengi mango sarısı olduğu için o ismi koydum… İlk aldığımda, Sarı Zilli, demiştim… Sonraları değiştirdim… Öğleden sonraları, Güneş’in yeryüzüne yaydığı renk de öyledir; kızarmış bir sarı! Öğleden sonraki, akşama yakınki, Güneş’in yaydığı renk!

Odamdaki kütüphanede, çok sayıda klasik roman var, yakın döneme ait deneme, hikâye ve şiir kitapları da mevcut… André Gide, Mario Puzo, Kemal Tahir, Mustafa Kutlu, Rasim Özdenören, Necip Fazıl Kısakürek, Orhan Veli Kanık, Cemal Süreya, Sezai Karakoç, İsmet Özel, Ataol Behramoğlu, Sunay Akın… Buraya aklıma ilk gelen isimleri bırakıyorum… Kütüphaneyi kurcalarsam kimler, neler çıkar hiç hesap edemiyorum… Ben hayatım boyunca şiiri, diğer dallardan ayrı bir yere koydum… Hatta kendimi kaydettiğim bir videoda konuyu anlattım. Köylüler, çamaşırı/giysiyi, eskiden döverek yıkarlardı, nehrin/akarsuyun/çayın yanında hem sular, hem döver hem de sıkarlardı… O yıkama eylemi üzerinden şiirin ne olduğunu anlatmak istemiştim… Şiir, sıkılan giyside son damladır, ilk düşen damlalar değil, giysiden var güçle sıkılıp çıkarılan son damla! Artık başka damla da çıkmaz!

Evli ve bir kız babasıyım.

Siyasetten nefret eden biriyim. Oy vermenin insanı büyük bir vebal altına aldığına inanırım. Kurtarıcım, kahramanım yoktur. Siyasi bir oluşuma, dini bir gruba aidiyetim yoktur.

* Yan flüt ismi, uydurukça bir isimdir… Benim üflediğim flütün ismi, uluslararası literatürde flüt (flute) olarak geçer… Danimarka’da öyle, ABD’de öyle… Flüt, blok flüt gibi tutulmadığı için birileri isim tamlaması yapmış, ‘yan flüt’ demişler, bir yerlerinden uydurmuşlar…

Reklam 2 Makale

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Reklam 3 Yorum
Başa dön tuşu