Hikâye Atlası

Gül’ün Çilesi ve Tevekkülü | Nur Sultan Turhan | Hikâye Atlası

GÜL’ÜN ÇİLESİ VE TEVEKKÜLÜ (1)

NUR SULTAN TURHAN

             Gül ibadetine düşkün, her daim sıkıntılı zamanlarda sabır ve metanet örneği sergileyen pırlanta gibi bir genç kızdı. Ömrünü çileye adamıştı Gül. İmtihan dünyasında Gül’ün kaderine de çile ve hüzün düşmüştü.  Hayatının baharını yaşayamayan Gül, hiçbir şekilde halinden şikâyetçi olmamış, kaderine rıza göstermişti. Hayatının ilk merhalelerinden bu zamana kadar ilimle meşgul olmuş, öğrenme azmi ve merak içinde kendini kitaplara vermiş,  kendini donanımlı bir şekilde yetiştirmiş ve bilgi sahibi olmuştu. Hayatında verdiği mücadele Gül’ü hiç yolundan alıkoyamamış, sıkıntı, meşakkat ve kederler Gül’le arkadaş olup hemhal olmuş, İlimde, dini bilgilerde her soruyu cevaplayabilecek kapasiteye eriştirmiştir. Gül çileli zamanlarda Allah’a tevekkül edip: “Bu da geçer yahu! Hastalıklar, sıkıntılar, üzüntüler geçici. Vakti gelince giderler.  Onlar misafirdir. Mühim olan misafiri iyi karşılamak, ona sabır göstermek, hürmet etmek gerekir. İşte o zaman mükâfatını alırsın, Sen, Sen ol!  Sakın halinden şikâyet etme Gül! Yoksa kaybedenlerden olursun” diye kendisini teselli ediyordu.

        Gül yüreğindeki imanın verdiği hazla hayatından lezzet alıyordu. Allah’a verdiği nimetler için şükrediyor, ibadetlerini vaktinde yapıyor, manevi atmosferde nefes alıyordu. Derdini, kederini unutuyor, Gül Rabbine yöneliyor, günahlarının affı için secdede saatlerce ağlıyordu. Gül Allah ile beraber oldukça yaşama enerjisi artıyor, Allah’ın ipine sarıldıkça bedeni ve imanı kuvvet buluyordu. Gül’ün aile hayatı dramatik bir tiyatro gibi acılardan ibaretti. Çocukluğunu yaşayamamıştı. Annesine bağlılığıyla, sevgisiyle tanınırdı. Babasını da çok severdi Gül, bir de erkek kardeşi vardı. Babası nefsinin kurbanı olmuş, annesini aldatmış, bir başkasıyla hayat yaşıyordu. Gül’ün babası evi geçindirmekten aciz,  kredi çekip borçlanmış, bir batağa saplanmıştı. Gül’ün erkek kardeşi Ahmet ise küçük yaşlarda hayatın ağır yükünü omuzlamış, adeta Gül’e babalık yapmış, annesine ve Gül’e kol kanat germiş, kıt kanaat bir şekilde hamallık yaparak evi geçindirmek için emek sarf ediyordu. Ahmet evi geçindirmek için endi hayatından vazgeçmiş, eğitimini yarıda bırakmak durumunda kalmıştı. Gül ve ailesi acıyı yudum yudum içiyordu hayat yokuşunu tırmanırken.

      Gülün içinde mevcut olan okuma aşkı bilgi dağarcığını kuvvetlendiriyor, ilim hazinesi ile Kur’ an nuruyla, ahlakıyla, sabrıyla dikkatleri üzerine çekiyor, çevresinde bulunan akrabaları ve arkadaşlarının da çok yoğun ilgisi ve sevgisiyle karşılaşıyordu.  Gül yaşadığı onca dert, kedere rağmen dur durak bilmiyor,  fırtına, kasırga, rüzgâr Onun ilim öğrenme aşkının önüne geçemiyordu. Hayat bu ya umulmadık yerde bir bakarsın gonca güller açar, dallar meyveye durur, bir de bakarsın kurulan hayaller yıkılır, hiç gerçekleşmeyecek hayallerini gömersin esrarlı toprağın bağrına. Kim bilir belki de rüzgâr eker, fırtına biçersin. Umut aşılarsın geleceğe. Allah’ın rahmetinden ümit kesilmez, sabırla güçlükleri aşar, toprağa tohumlar saçarsın. Gün gelir bismillah diyerek kimisi kırmızı, pembe gül açar, kimisi sarı lale, kimileri de sarı, beyaz papatya açar renk armonisi yansır, kokular gelir buram buram bahçelerden. Tebessüm eder çiçekler baharda, manevi iklimde.

Reklam 1

        Gül babasının haline çok üzülüyor ve Onun doğru yolu bulup, ıslah olması için Allah’a dua edip, gözyaşlarıyla yalvarıyordu.  Babasını her şeye rağmen çok seviyordu Gül.’ Her insan hata yapabilir, mühim olan hatadan ders çıkarmak, günahlardan dolayı Allah’a tevbe etmek’ diye, babasına nasihat ediyor, Onun pişman olduğunu görüp,  eve dönmesi için, çocukları ve ailesini unutmamamsı için Gül; elinden gelen her şeyi yapıyordu. Gül anne-babasına hürmette kusur etmiyor,  onları üzmemek, kırmamak için her isteklerini yerine getirmeye çalışıyor, her fırsatta dualarını almak için çaba gösteriyordu. Gül dikenler içinde olduğu için şikâyet etmiyordu. Zira dikenler olmasa, herkes güle dokunur, gülün güzelliği,  zarafeti kalmaz, mis kokusunu etrafa yayamazdı. Gülün bitmeyen çilesi karşısında tevekkülü hayranlık uyandırıyordu.

        Gül ailesine çok bağlı bir genç kızdı. Annesiyle dertlerini paylaşıyor, annesiyle arkadaşça, samimane yaşayıp gidiyordu. Gül Konya’da Kur ’an kursu, Arapça ve İngilizce kursu olmak üzere her türlü etkinliğe katılmış, sosyal faaliyetlerde bulunmuştu. Yardım severliğiyle ve güler yüzüyle her yerde tanınıyordu. Gül kitap okumayı çok seviyordu, açıktan İmam hatip lisesine başvuru yapmış, başarıyla mezun olmuştu.  Üniversite okumayı da çok istiyordu. Bir gün üniversite sınavlarına girmeye karar verdi, müracaat etti. Üniversite sınav sonuçları açıklanmıştı. Heyecanla sonucu merak eden Gül, annesiyle merak içinde bilgisayarın yanına oturmuştu, internete baktıklarında Çapanoğlu Üniversitesi Tarih bölümünü kazandığını görmüşlerdi. Bu habere çok sevinmişlerdi anne-kız. Anne-kız kederlerini unutmuş, mutluluktan havalara uçuyor, birbirlerini kucaklayarak, gözyaşları içinde Allah’a şükrediyorlardı. Gül; okullar açıldığı zaman da annesinin duasını alarak, erkek kardeşi Ahmet’le birlikte Çapanoğlu Üniversitesi’nin bulunduğu şehre gitmek için çoktan yola koyulmuşlardı.

           Gül şehre geldiğinde heyecanlanmıştı. Adeta okula yeni başlayan bir çocuk gibi kalbi pır pır atıyordu. Kaydını yaptırmak için Çapanoğlu üniversitesine gittiler. Gittikleri zaman yeni yeni arkadaşlarla tanışmış, hocalarıyla tanışmış, kaydını yaptırmışlardı. Okulunu çok sevmiş olan Gül, Hocalarının ve arkadaşlarının ilgisinden çok memnun kalmıştı. Okuldan sonra şehirde bulunan ama hiç tanımadığı akrabalarının evine gitmişlerdi. Amcasını tanıyordu, ismini duymuştu, birkaç defa Konya’ya geldiği zaman görmüştü. Ailesiyle ilk defa karşılaşmış, tanışmış, amcansın kızlarıyla kaynaşmıştı. Amcası ve ailesi Gül’e çok yardımcı olmuş,  amcası bir eğitimci olarak Gül’e ilerleyeceği yolda adım adım ne yapacağını bir bir anlatmış, Gül’e çok destek vermişti. Sonra amcası ve ailesiyle vedalaşınca kalacağı yurda doğru gitmek için müsaade isteyip evden ayrılmışlardı. Yurda yerleşince Gül kardeşiyle vedalaşıp, ayrılmışlardı. Bu ayrılık Gül’e çok zor gelmişti. Çünkü ilk defa ailesinden ayrı kalıyordu. Bir süre sonra Gül yurda, okuluna ve arkadaşlarına alışmıştı.

         Okulda başarılı bir öğrenci olan Gül herkesin dikkatlerini üzerine çekmişti. Çok konuşkan ve soru soran yapısıyla, merakıyla ve öğrenme aşkıyla hocalarla diyalog halinde olup, hocalarının da Gül’ü anlayışla karşılayarak sürekli Gül’e belki de biraz susar, başımızı ağrıtmaz düşüncesiyle araştırma ödevi veriyor ve slayt hazırlatıyorlardı. Gül’de verilen görevleri titizlikle yapıyor, vaktinde ödevlerini hocalarına sunuyordu.    Gül çok mutluydu, üniversite, bulunduğu şehir ona ilham kaynağı olmuştu.

           Gül yurtta kaldığı zaman talihsizlikler yaşamıştı. İbadetiyle meşguldü. Sürekli Rabbini zikir halindeydi. Gece ibadetini de yapıyor, Allah’ı tefekkür ediyor, Ona şükrediyor ve her işini yaptıktan sonra da Allah’a tevekkül ediyordu. Gül ile yurtta kaldığı birkaç arkadaşı alay ediyordu. Önceleri Gül bu duruma aldırış etmiyordu. Arkadaşları da durumun farkına varıp, Gül gece abdest alırken arkadaşları ışığı kapatıyorlar, namaz kılarken, kapıyı kilitliyorlardı. Arkadaşlarının yaptıklarına Gül çok üzülüyor, Allah sizi ıslah etsin diye dua ediyordu. Gül arkadaşlarını tatlı dil ve güler yüzüyle uyarsa da arkadaşları bu utanç verici tutumlarından vazgeçmiyorlardı. Gül içine atmıştı dertlerini, kederlerini. Ailesi üzülmesin diye olanlardan kimseyi haberdar etmemişti. Gül geceleri ağlıyor, bu içler acısı durumdan kurtulmak için Allah’a şükrediyordu.

         Bir gece Gül yaşadığı olayların etkisinden sarsılarak sinir krizi geçirmiş, ambulansla hastaneye kaldırılmıştı. Ailesi de Gül’ün yaşadıklarına çok üzülmüş, annesi ise sürekli ağlıyor, kızının kurtulması için dua ediyordu. Bir gece babası geldi, ertesi sabah okul yönetimiyle, yurt yönetimiyle görüştü. Gül kardeşiyle Konya’ya gitmiş, hastaneye yatmış, tedavi görüyordu. Okul yönetimi ve Gül’ün doktoru eğitimine bir yıl ara vermesi gerektiğini söylemişlerdi.

        Babası Konya’ya giderken; “ bu olanları duyunca Gül çok üzülecek, Ona eğitimine bir yıl ara vereceksin diye nasıl söylerim” gibi düşüncelerle Gül’ün yattığı hastaneye gitmişti. Hocalarının kendisine selam gönderdiğini, eğitime bir yıl ara vermesi gerektiğini anlatmıştı. Gül Allah’a tevekkül etmiş; gözyaşları içinde: “Vardır bunda da bir hayır” diyerek ağlamıştı.

(Devamı var)

Reklam 2 Makale

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Reklam 3 Yorum
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyicinizi Lütfen Kapatın!

Sitemizi Reklamlarla Fİnanse Ediyoruz Lütfen Reklam Engelleyiciyi Kapatın Anlayışınız İçin Teşekkür Ederiz.