Cennetin kapısında kuyruk var
Varsa, iyi bir haber gönder.
Bütün ölüler aynı kapıdan girmelidir.
Tanrının ırkçı olduğunu mu düşünüyorsun?
Ölüm insanları ayırmaz.
Önyargısızdır,
Kanun önünde eşitlik ilkesi gibi.
“Sorun” dediğimiz şeyler unutulur.
En iyi insanlar bile,
Kendilerine yalan söylemekte başarılıdır.
Adalet olmadan barış olmaz.
Şiddet eken, şiddet biçer.
Nefret ölüm biçer.
Onların özgürlük umutları hukuk,
İnsan hakları ve etik
Kırıldı bütün umutlar BM’de. – Gözleri kapalı,
Ve sağır kulakları duymuyor.
Cennetin kapısında kuyruk var.
Noel gecesi Beytüllahim’i bombaladık.
© Niels Hav
Türkçesi: Hüseyin Duygu
*
İstanbul’da ya da Kopenhag’da yasadışı olmak
BM, dünyada her birinin kendi geçmişi ve kaderi olan 100 milyondan fazla mülteci olduğunu tahmin ediyor. Türkiye en çok mülteciye ev sahipliği yapan ülkedir.
*
Onunla İstanbul’da bir caminin önünde sigara içerken tanıştım. Müminlerin akın akın ibadete gittikleri bir sırada. Benden para istemeye gelmişti, ama çok kibar ve saygılı davranışla. Tunusluydu, yasadışı olarak çalışıyordu. İtalya’da yasadışı yaşamış, daha sonra bir baskında yakalanmış ve sınırdışı edilmiş, Tunus’a geri gönderilmişti.
Şimdi karısı ve çocuklarının yaşadığı İtalya’ya geri dönmek istiyordu. Ama o çetin bir yolculuktan sonra ancak İstanbul’a varabilmişti. Şimdiki planı Ankara’ya gitmekti. Giriş vizesi almayı umarak Ankara’daki İtalyan Büyükelçiliğine başvuracaktı.
Biraz ileri geri konuştuk. Yorgundu, iliklerine kadar. Her zaman küçük bir umuda inatla sarılıyordu, çünkü başka bir alternatif yoktu. Diğer olanaklar da olanaksızdı. Ümit etmek dışında başka bir çıkış yoktu. Onun için başka bir seçenek yoktu. Ya bir umuda sarılacaktı ya da pes edecekti. Karısını ve çocuklarını bir daha asla göremeyeceğini kabul etmiyordu. Bir zamanlar karısı ve çocukları olduğunu nasıl unutabilirdi.
Kurallar onları bir daha görmesine izin vermiyordu.
Pes etmeye henüz hazır değildi. Ama o akşam diz çöküşün eşiğindeydi, zaten tüm planı tamamen umutsuzdu. Diyelim ki ona yardım ettim. Diyelim ki benim pasaportumu ve Kopenhag uçak biletimi ona verdim. Diyelim ki uçağa binmeyi başardı. Diyelim ki Kopenhag’da pasaport kontrolünden geçti.
Şimdi Kopenhag’da dolaşıyor ve tren bileti için para dileniyor olacaktı. Çöplerden şişe toplayarak, milleti kandırarak ve aç karına dolaşarak para kazanmaya çalışacaktı. Ta ki İtalya’ya gidebilecek yeterli parası olana kadar.
Diyelim ki İstanbul’da birkaç gün daha kaldım. Danimarka Konsolosluğu’na gidip acil bir pasaport ve yeni bir uçak bileti aldım. Ya da diyelim ki ben İstanbul’da kaldım, bir daha Danimarka’ya geri dönmedim.
Düşünün ki şimdi ben o Tunuslu oldum. Ankara’ya giriş vizesine başvurmak için giden benim. İstanbul’da şimdi bir caminin önünde duranın ben olduğumu ve para dilendiğimi düşünün. Bunu hayal edebiliyorsunuz, değil mi?
© Niels Hav – Türkçesi: Hüseyin Duygu
*
Görev
Gece vakti çılgın teorilerle dolmuş bir beyinle
uyanmak olağanüstü bir şey değil,
bir çok insan bir canavarla yüzleşiyor. Kimi acıya katlanmak
için ilaç almak zorunda,
bir zarardan kurtulmak ya da depresyondan çıkmak için.
Onlar insan yiyen devle birlikte
yalnız ve terkedilmiş hissediyor.
Şeytan kükreyen bir aslan gibi yürüyor.
Diğerleri bunu piyasada parekende olan esrarla
yapıyor: tütün, kahve, alkol, yemek ya da
çile partilerinde. Kimisi işinde kaybolmayı başarıyor,
veya başka müthiş bir ihtirasta.
Evsiz ruhlarımıza, bedenimizi terk ettiğimiz gün
birer demirbaş olarak hizmet etmeleri umuduyla
küçük imparatorluklar kurup
sonsuzluğa adım atıyoruz.
Herkes arkada izini bırakmak istiyor – bir teşekkür olarak
yani dünyaya adım atmamıza, onun güzelliğiyle eğlenmemize
izin verildi diye; normal derecede bir bedende normal
bir adresle sevmeye ve nefret etmeye izin verildi diye.
Görevimiz ortak tecrübelerimizi deşifre etmek;
bizi kuşatan dehşeti ve sefaleti, elbiselerimize
sarılmak ve kendi vücutlarımıza sızmak.
Neler olduğunu fark etmek ve mümkünse
şeyleri olduğu gibi söylemek.
© Niels Hav
*
HİÇ REDDEDEN OLDU MU?
Polis memurları doğru bulmadıkları emirleri
reddediyor mu?
İnsanları sığınma merkezlerinden gece yarısı apar
topar almayı reddediyorlar mı?
Korkmuş bir erkek çocuğu uçağa zorla bindirmeyi
reddedecekler mi?
Kabil’de ölen Abolfazl’ı anımsıyorlar mı
ya da Mogadişu’ya döndükten sonra
kaybolan Somalili adamı?
Polisler ağlayan çocuk ve kadınların,
ailelerin yuvalarını
yıkmayı hiç reddettiler mi?
Bakanın kariyeri var.
Müsteşarın kariyeri var.
Büro yöneticisinin maaşı ve kariyeri var.
Ama bir memurun hiç amirine hayır dediği oluyor mu?
Danimarka Göçmenlik Bürosunda bir bölüm başkanı
şöyle bir durup, bu tür kararlara imza atmayı reddediyor mu?
Bir memur aniden hayır diyebilir mi?
Danimarka Göçmenlik Bürosu çalışanları
uykularında ağlıyor mu? Müsteşarın utancından
kustuğu oluyor mu? Bir bakan
aniden pişman olup ve çocuklarını arayıp,
telefonda hıçkırarak ağlar mı?
Birinin hayır dediği olur mu?
© Niels Hav Türkçesi: Hüseyin Duygu
*
VİZE
Umarım bir açıklama yapılır
Allah ve onun hukukçuları:
Ne oluyor?
Bir plan var mı?
Zengin fakirden çaldığında
buna siyaset ve ticaret denir.
Fakirler aynısını yaptığında
bunun adı terör ve şiddet.
Avrupa, Çin ve ABD’den bizim gibi insanlar
elinde bir içkiyle Afrika’ya uçuyor.
Afrikalılar Akdeniz’i geçiyor
Eski gemilerle hayatlarını riske atarak.
Havaalanında bize kolaylık sağlayan kişiler
personel ve çalışanlar olarak adlandırılıyor.
Yoksullara yardım edenlere
insan tacirleri deniliyor
Temel strateji tamamen bir bilmece,
Allah ve hukukçularının huzurunda.
vize için sırada beklediğimiz o günde
umarım birileri bu konuda bir açıklama yapar.
© Niels Hav
Türkçesi: Hüseyin Duygu
*
İSA MÜSLÜMANLARDAN YANADIR
Ne yersen o olursun
manavın dediğine göre;
domuz eti yersen
domuz olursun.
İsa Müslümanlardan yanadır.
Yusuf ve Meryem ona asla domuz eti vermediler.
çocukluğunda hiç domuz eti yememişti,
ve alışamıştı buna.
Noel akşamı domuz kızartması yemek,
midesini bulandırıyor onun.
İnsanlar önce kiliseye gidiyorlar.
sonra kızarmış domuz eti yiyorlar –
tutarsızlık değil mi bu.
Peki ya iklim felaketi?
Bu konuda kafa karışıklığı büyük,
melekler de mutsuz.
İsa, insanların vegan olmalarını
ve sebze yemelerini tercih ederdi
manav böyle söylüyor.
© Niels Hav
Türkçesi: Hüseyin Duygu
*
Niels Hav, Danimarka’nın Jutland yarımadasında doğdu. Şiir ve öyküleriyle ülkesinin en önemli edebiyatçılarından biri olan Hav’ın kitapları birçok dile çevrildi. Uluslararası İstanbul Şiir Festivali kapsamında ülkemize de gelmiştir. Türkçedeki tek kitabı “Kopenhag Kadınları” içinde yer alıyor (Yasakmeyve Yay).