Şiir AtlasıÇevirilerDuyurular

Kopenhaglı Şair Niels Hav, Şiirleriyle haberedebiyat.com’da!

Şair Niels Hav, Müslümanlar gibi şiirler yazıyor. Vicdani şiir, onun en temel özelliği. Sitemize gönderdiği şiirleri yayımlamakla bahtiyarız. Kalemi daha gür ve keskin olsun...

Cennetin kapısında kuyruk var 

Varsa, iyi bir haber gönder. 

Bütün ölüler aynı kapıdan girmelidir. 

Tanrının ırkçı olduğunu mu düşünüyorsun? 

Ölüm insanları ayırmaz. 

Reklam 1

Önyargısızdır, 

Kanun önünde eşitlik ilkesi gibi. 

“Sorun” dediğimiz şeyler unutulur. 

En iyi insanlar bile,  

Kendilerine yalan söylemekte başarılıdır. 

Adalet olmadan barış olmaz. 

Şiddet eken, şiddet biçer. 

Nefret ölüm biçer. 

Onların özgürlük umutları hukuk,  

İnsan hakları ve etik  

Kırıldı bütün umutlar BM’de. – Gözleri kapalı, 

Ve sağır kulakları duymuyor. 

Cennetin kapısında kuyruk var. 

Noel gecesi Beytüllahim’i bombaladık. 

© Niels Hav 

Türkçesi: Hüseyin Duygu 

 *

İstanbul’da ya da Kopenhag’da yasadışı olmak

BM, dünyada her birinin kendi geçmişi ve kaderi olan 100 milyondan fazla mülteci olduğunu tahmin ediyor. Türkiye en çok mülteciye ev sahipliği yapan ülkedir.

                                            *

Onunla İstanbul’da bir caminin önünde sigara içerken tanıştım. Müminlerin akın akın ibadete gittikleri bir sırada. Benden para istemeye gelmişti, ama çok kibar ve saygılı davranışla. Tunusluydu, yasadışı olarak çalışıyordu. İtalya’da yasadışı yaşamış, daha sonra bir baskında yakalanmış ve sınırdışı edilmiş, Tunus’a geri gönderilmişti.

Şimdi karısı ve çocuklarının yaşadığı İtalya’ya geri dönmek istiyordu. Ama o çetin bir yolculuktan sonra ancak İstanbul’a varabilmişti. Şimdiki planı Ankara’ya gitmekti. Giriş vizesi almayı umarak Ankara’daki İtalyan Büyükelçiliğine başvuracaktı.

Biraz ileri geri konuştuk. Yorgundu, iliklerine kadar. Her zaman küçük bir umuda inatla sarılıyordu, çünkü başka bir alternatif yoktu. Diğer olanaklar da olanaksızdı. Ümit etmek dışında başka bir çıkış yoktu. Onun için başka bir seçenek yoktu. Ya bir umuda sarılacaktı ya da pes edecekti. Karısını ve çocuklarını bir daha asla göremeyeceğini kabul etmiyordu. Bir zamanlar karısı ve çocukları olduğunu nasıl unutabilirdi.

Kurallar onları bir daha görmesine izin vermiyordu.

Pes etmeye henüz  hazır değildi. Ama o akşam diz çöküşün eşiğindeydi, zaten  tüm planı tamamen umutsuzdu. Diyelim ki ona yardım ettim. Diyelim ki benim pasaportumu ve  Kopenhag uçak biletimi ona verdim. Diyelim ki uçağa binmeyi başardı. Diyelim ki Kopenhag’da pasaport kontrolünden geçti.

Şimdi Kopenhag’da dolaşıyor ve tren bileti için para dileniyor olacaktı. Çöplerden şişe toplayarak, milleti kandırarak ve aç karına dolaşarak para kazanmaya çalışacaktı. Ta ki İtalya’ya gidebilecek yeterli parası olana kadar.

Diyelim ki İstanbul’da birkaç gün daha kaldım. Danimarka Konsolosluğu’na gidip acil bir pasaport ve yeni bir uçak bileti aldım. Ya da diyelim ki ben İstanbul’da kaldım, bir daha Danimarka’ya geri dönmedim.

Düşünün ki şimdi ben o Tunuslu oldum. Ankara’ya giriş vizesine başvurmak için giden benim. İstanbul’da şimdi bir caminin önünde duranın ben olduğumu ve para dilendiğimi düşünün. Bunu hayal edebiliyorsunuz, değil mi?

© Niels Hav – Türkçesi: Hüseyin Duygu

*                                                     

Görev

Gece vakti çılgın teorilerle dolmuş bir beyinle

uyanmak olağanüstü bir şey değil,

bir çok insan bir canavarla yüzleşiyor. Kimi acıya katlanmak

için ilaç almak zorunda,  

bir zarardan kurtulmak ya da depresyondan çıkmak için.

Onlar insan yiyen devle birlikte

yalnız ve terkedilmiş hissediyor.

Şeytan kükreyen bir aslan gibi yürüyor.

Diğerleri bunu piyasada parekende olan esrarla

yapıyor: tütün, kahve, alkol, yemek ya da

çile partilerinde. Kimisi işinde kaybolmayı başarıyor,

veya başka müthiş bir ihtirasta.

Evsiz ruhlarımıza, bedenimizi terk ettiğimiz gün

birer demirbaş olarak hizmet etmeleri umuduyla

küçük imparatorluklar kurup

sonsuzluğa adım atıyoruz.

Herkes arkada izini bırakmak istiyor – bir teşekkür olarak

yani dünyaya adım atmamıza, onun güzelliğiyle eğlenmemize

izin verildi diye; normal derecede bir bedende normal

bir adresle sevmeye ve nefret etmeye izin verildi diye.

Görevimiz ortak tecrübelerimizi deşifre etmek;

bizi kuşatan dehşeti ve sefaleti, elbiselerimize

sarılmak ve kendi vücutlarımıza sızmak.

Neler olduğunu fark etmek ve mümkünse

şeyleri olduğu gibi söylemek.

© Niels Hav

 *

HİÇ REDDEDEN OLDU MU?

Polis memurları doğru bulmadıkları emirleri

reddediyor mu?

İnsanları sığınma merkezlerinden gece yarısı apar

topar almayı reddediyorlar mı?

Korkmuş bir erkek çocuğu uçağa zorla bindirmeyi

reddedecekler mi?

Kabil’de ölen Abolfazl’ı anımsıyorlar mı

ya da Mogadişu’ya döndükten sonra

kaybolan Somalili adamı?

Polisler ağlayan çocuk ve kadınların,

ailelerin yuvalarını

yıkmayı hiç reddettiler mi?

Bakanın kariyeri var.

Müsteşarın kariyeri var.

Büro yöneticisinin maaşı ve kariyeri var.

Ama bir memurun hiç amirine hayır dediği oluyor mu?

Danimarka Göçmenlik Bürosunda bir bölüm başkanı

şöyle bir durup, bu tür kararlara imza atmayı reddediyor mu?

Bir memur aniden hayır diyebilir mi?

Danimarka Göçmenlik Bürosu çalışanları

uykularında ağlıyor mu? Müsteşarın utancından

kustuğu oluyor mu? Bir bakan

aniden pişman olup ve çocuklarını arayıp,

telefonda hıçkırarak ağlar mı?

Birinin hayır dediği olur mu?

© Niels Hav    Türkçesi: Hüseyin Duygu

 *

VİZE

Umarım bir açıklama yapılır

Allah ve onun hukukçuları:

Ne oluyor?

Bir plan var mı?

Zengin fakirden çaldığında

buna siyaset ve ticaret denir.

Fakirler aynısını yaptığında

bunun adı terör ve şiddet.

Avrupa, Çin ve ABD’den bizim gibi insanlar

elinde bir içkiyle Afrika’ya uçuyor.

Afrikalılar Akdeniz’i geçiyor

Eski gemilerle hayatlarını riske atarak.

Havaalanında bize kolaylık sağlayan kişiler

personel ve çalışanlar olarak adlandırılıyor.

Yoksullara yardım edenlere

insan tacirleri deniliyor

Temel strateji tamamen bir bilmece,

Allah ve hukukçularının huzurunda.

vize için sırada beklediğimiz o günde

umarım birileri bu konuda bir açıklama yapar.

© Niels Hav

Türkçesi: Hüseyin Duygu

 *

İSA MÜSLÜMANLARDAN YANADIR

Ne yersen o olursun

manavın dediğine göre;

domuz eti yersen

domuz olursun.

İsa Müslümanlardan yanadır.

Yusuf ve Meryem ona asla domuz eti vermediler.

çocukluğunda hiç domuz eti yememişti,

ve alışamıştı buna.

Noel akşamı domuz kızartması yemek,

midesini bulandırıyor onun.

İnsanlar önce kiliseye gidiyorlar.

sonra kızarmış domuz eti yiyorlar –

tutarsızlık değil mi bu.

Peki ya iklim felaketi?

Bu konuda kafa karışıklığı büyük,

melekler de mutsuz.

İsa, insanların vegan olmalarını

ve sebze yemelerini tercih ederdi

manav böyle söylüyor.

© Niels Hav

Türkçesi: Hüseyin Duygu

*

Niels Hav, Danimarka’nın Jutland yarımadasında doğdu. Şiir ve öyküleriyle ülkesinin en önemli edebiyatçılarından biri olan Hav’ın kitapları birçok dile çevrildi. Uluslararası İstanbul Şiir Festivali kapsamında ülkemize de gelmiştir. Türkçedeki tek kitabı “Kopenhag Kadınları” içinde yer alıyor (Yasakmeyve Yay).

Reklam 2 Makale

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Reklam 3 Yorum
Başa dön tuşu