Deneme Yazılarıönemli

“Tuhaf Bir Açlık”: Madde ile gönüllü bir akıl arasında

Mustafa Nurullah Celep

“Tuhaf Bir Açlık”: Madde ile gönüllü bir akıl arasında

Müslüman Türk toplumunun son 20 yıllık bir süreçte tepeden tırnağa, yediden yetmişe dünyevileştiği bir gerçektir. Seküler ve göz alıcı bir dünyaya bel bağladığı, parasal olana tapar hale geldiği bir gerçektir. Genelde Ortadoğu halklarının temellere ilişkin başat sorunu bu: Dünyevileşmek!

Parasal olan, tam tersi bir istikamette mutsuzluğumu artırıyor. Kend’özümüze yabancılaşıyoruz. Sadece bu mu, ruhumuza da yabancılaşıyoruz. Yetmedi, çevremize ve insanlara da yabancılaşıyoruz. Yetmedi, Yüce Yaratıcıya da yabancılaşıyoruz. Bir yük gibi omuzlarımızda taşıdığımız eşyaya da yabancılaşıyoruz. Meyus bir ruh ikliminde yaşıyoruz. Belki 1990’lı yıllarda bu kadar uç noktalara varmamıştı bu sorun. Tutarsız, gel-gitli hâllere kadar yabancılaşmak, ruhumuzu aksak bir hale getirdi. Meta sevgisi kalbimizi topal hale getirdi.

Eşyanın ruhumuza hükmettiği zamanlara geldik…

Reklam 1

Şu bir gerçek ki bizlerin, 2020’li yıllarda yaşayan sosyal medya insanları olarak, “kalbî” olanın parasal olandan daha değerli olduğunu hissettiren insanların/yazarların varlığına her geçen gün daha çok ihtiyacımız var. Evet, dijital ve paralel evrenlerin milenyum insanları olarak dibine kadar eşyalaştık. Eşyaya hükmetmek yerine, eşyanın ruhumuza hükmettiği ve metalaştığımız zamanlara eriştik. Halbuki biz Türkler, biz bozkır insanları, böyle olsun diye bu topraklarda otağ kurmadık. Koca koca binalar, oteller ve rezidanslar, türlü çeşitli göz alıcı eşyanın pahalı bir ziynet gibi sergilendiği AVM’ler, neon lambaları, ayağımızı yerden keserek kısa zamanda mesafeler kateden, bizi hız ve haz çağına taşıyan taşıtlar, uçaklar, hızlı trenler, otomobiller, vapurlar ve göğün kalbini hırpalayan füzeler, uçaksavarlar, hakeza görüntü kaydeden elektronik kuşlar, SİHA’lar, Dronlar, vs. vs. vs. Biz bu topraklara hırdavat medeniyetini inşa etmek için gelmedik! Bu toprakları bunun için yurt kurmadık! Kalbî olandan yükselen bir medeniyet kurduk bu ruy-i zeminde! Dünyaya gönül iklimiyle ruh tohumları ekerek nizam verdik! Viyana kapılarında gâvura tarifi imkânsız bir korku salan hisli bir medeniyetin hassas çocuklarıyız biz!

20 yıldır parasal olanın ihtirasları içinde kaybettiğimiz kalbimizi yeniden kazanmak istiyoruz!

Bu yazarlar özümüze ışık serpiyor

Parasal olandan daha değerli olan insanların içsel evrenine yeniden ulaşmak istiyoruz!

İşte yukarıdaki paragraflarda işaret ettiğimiz konulara ışık tutan değer eksenli kalemler yaşıyor bu topraklarda. Özümüze ışık serpiyor bu yazarlar… ruhumuzu aydınlatıyor, kalbimizi genişletiyor…

İşte bu yazarlardan biri de madde ve mana arasında salınan bir sarkaçta gönüllü bir akletmeyle gönülle aydınlanmış bir düşünüş biçimine işaret eden, Tuhaf Bir Açlık adlı deneme kitabıyla Hüzeyme Yeşim Koçak’tır. Tuhaf Bir Açlık, Koçak’ın 9. deneme kitabı. Biz bu yazımızda yukarıdaki girizgâh muvacehesinde Koçak’ın bu deneme kitabındaki köşe taşı anahtar kelimelere, öne çıkan konulara, bu mülevves ve habis çağda, işaret ettiği izleklerin izini süreceğiz.

Kitabın öne çıkan özellikleri

Tuhaf Bir Açlık’ın öne çıkan en belirgin özelliği, bu maddileşmiş uygarlıklar çağında yitirdiğimiz bir değer olan “kalbi”, ölümsüzlüğü ve bâki olanı işaret etmesidir. Koçak’ın deneme kalemi, bu haz ve hız çağında, cemadat hayvanat ve insanoğlundaki canlı oluş ve “aşk” sırrını çözmeye ayarlı işlemektedir. Bu metalar ve eşya bolluğu içinde neyi kaybettiysek onu arama çabasında olan bir tutum içindedir Koçak.

Kitaba adını veren “Tuhaf Bir Açlık” denemesi, “Mutluluklar Bizim Olsun” denemesi ve “Ekmek Bulunur” denemeleri, şirazesi bozulmuş, imamesi dağılmış bir topluma “ölçü ve dengeyi” işaret eden mühim yazılardır.

Koçak’ın kaleminin bir diğer özelliği de nesnelerden, nesnelerin süreç içinde değişim/dönüşüm tarihinden sembolik anlamlar yüklenerek “boğuntu” içinde cebelleştiğimiz bu pek modern ve postmodern zamanlarda yeni nefes alma imkânlarını işaret etmesidir. Koçak, bir nesneyi ele alırken de o nesnenin bugün için taşıdığı anlamı geçmişteki anlam değerleriyle metne yansıtarak “ayrıntılardan bir deneme yazarlığı” portresi çizmektedir. Mesela “Dumanı Tüterken”de ‘sigara’, “Krem”de ‘krem’, Deri dersleri”nde ‘insan ve hayvan derisi’, “Karyolalar”da ‘karyola’, “Çantalar”da ‘çanta’ vb. insana ve eşyaya ait unsurlar, iç/dış anlamlar gözetilerek ve öz-biçim bağlantıları kurularak, bu âhir zamanlarda içerdiği anlama ilahi olanı ve ruhun yüceliğini yükleyip işaret ederek belirginleştirilmektedir.

Bu gelimli-gidimli evrende kalıcı olan nedir?

Hasılı kelam, Hüzeyme Yeşim Koçak, varlığın hikmetini kavramış ve hakikatin künhüne varmış bir yazardır, denemelerinde ele aldığı meseleleri zarf-mazruf ilişkisi içinde kabuk-öz, biçim-içerik anlamlarına erişerek (bunda Mevlana’nın Mesnevi eserinin rolü var) bu gelimli-gidimli dünyanın fani oluşuna işaret etmesinin yanında, varoluşun hikmetini, çözülmez sandığımız bilmecesini çözmüş değer eksenli bir yazara tanıklık ediyoruz.

Bu birbirimizi metal şangırtılar için hırpaladığımız ihtiraslı haleti ruhiyeler yüzyılında, hayırda yarışmak yerine, birbirimizin ayağını kaydırmak için çabaladığımız bu cerzebeli âlemde asıl kalıcı ve bâki olanın, “kalbî mayalanmalarla” metafizik zamanlara uyanmak olduğuna işaret eden bir yazardır Koçak. Yani yazımızın başlığında da işaret ettiğimiz gibi, düşünen bir kalp ve gönüllü bir akılla maneviyat ikliminde yeşeren, yaşayan ve hayat bulan/hayat veren bir kalem sahibidir Koçak.

Madde ile kalp arasında ama daha çok kalbe, kalbî olana, eskimeyene, değer bakımından yitmeyene ve bu bağlamda da asıl kalıcı olana yatkın bir kalemi gördük Tuhaf Bir Açlık’ta.

Asıl şenlikli ve menevişli dünyanın metafizik gönül âleminde yaşandığına iman etmiş bir kalem…

Her şeyin madde ile ölçüldüğü bir hayatta, az şey midir bu?

Dekadans topluluklar hâline geldiğimiz bu çöküş ve çürüyüş zamanlarında Hüzeyme Yeşim Koçak gibi değerlerin önemini, hassasiyetli niteliklerini kavramak, el kalem tutan, kalbi insani/manevi olandan yana çarpan eski/yeni her yazarın boynuna bir borç olsa gerektir. Yoksa yapay zekalı robotlar dünyayı işgal ettiğinde bu güzide ve seçkin değerleri tarihî müzelerde ve altın mahfazalarda saklamak durumunda kalabiliriz…

Hüzeyme Yeşim Koçak Hocamızın, bu habaset dolu dünyada, “salihlerden yana” çarpan yüreğine selam ediyorum.

Kalemi daim, gür ve keskin olsun!

Reklam 2 Makale

Mustafa Nurullah Celep

haberedebiyat.com Genel Yayın Yönetmeni & Edebiyat Eleştirmeni-Kitap Editörü

İlgili Makaleler

2 Yorum

  1. Yazarına ve kitabına el veren, gelecek adına tüm gönüllülere ümit neşreden bu harika yazı için ne kadar teşekkür etsem az. Kaleminize yüreğinize sağlık.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Reklam 3 Yorum
Başa dön tuşu