EleştiriDeneme YazılarıMustafa N. Celep ArşiviŞiir Yazıları

“Ben Fakir Edebiyatı Yapmak” Şiiri Üzerine

Gerçek değişmemiştir. Nitelikli şiir, karmaşanın ve kaosun taşlıkları arasından sesini çıkarmasını bilir. Kavga, kaçınılmazdır...

“Ben Fakir Edebiyatı Yapmak” Şiiri Üzerine

Veya Türk Edebiyatında “Erkek” Şiir Bitti mi?

 Reşit Güngör Kalkan

    Oyundan çıkmak için birilerinin elini gözetleyen her kimse, sıranın kendisine gelmesinden fazlasıyla korkuyor demektir. Sıranın gelmesi, sonrasında belki derdest ve elbette mitralyöz… Bu pek netameli yazının beni gebe bırakan tarafı bir mitralyöz hastalığından mürekkep olsa, kolay; altmışların, yetmişlerin, zemini silme oturaklı devrimcilerinden sirayet, bu hastalık, bir çabanın ruhuma tıkıştırılmış boğuk hayatlarını kendimle yüzleştirme belki de onları tokatlama istenci arasında duran teyakkuz halinden başka bir şey değil.  

    Mavzer, bir güzelleme olarak kalaşnikoftan sonra oyundan çıkmak istemeyen ve fakat sıranın kendisine gelmesini de bekleme zahmetinden kaçmaya çalışan bir partizan hastalığı idi. Sonra romantizm ve romantizm sonrası revizyonistlerin uğradığı diyalog masalları… Mitralyöz, halkın ekmeğini halkla bölüşen bir şairin elinde kurşundan daha ağır, ağır olduğu kadar berrak kelimeler eşliğinde yeni, yepyeni bir dünya kurabilir bir tek şiirle. Buna inanmak istiyorum. Bu inancımı doğrulayacak, ne zamandır düşlediğim bir hayızlı hal olarak umudumu besleyecek o bir tek şiiri kıtlıkkıran şarkıları gibi bekliyordum.

Reklam 1

    Şimdi mavzer, kalaşnikof ve mitralyöz arasında duran şiir bize ne söyler acaba? Bir tanım olarak şiirin durduğu yer neresidir? Büyük korkuların eşiğinde gelişen Türk şiiri için romantizmin baharısayılabilecek Cumhuriyet sonrası ilk temayül Garip anlayışıyla vücuda geldi. Doğrudan bir klasizm çağrışımından çok, romantizmi doğuran şartlar içerisinde Garip akımı, benzeri olmayan bir yavanlığı ve beraberinde şiir adına sermayesi olmayan estetik yoksunluğu da edebiyata taşımış oldu. Bu, Türk şiiri adına modern tarzın dışında gelişen ve fakat modernizmle cilalanmış ‘dişi’ bir şiirinde başlangıcıydı. Dişi şiir, çünkü dişleri sökülmüş bir dünyadan gelen erk eksilik bu şiirin nabız sayısını düşürmeye fazlasıyla yetmişti. Peşi sıra sökün eden modern şiir denemeleri sanırım en güçlü etkisini altmışların ikinci çeyreğinde hissettirebilmiştir. Çünkü erkek katmanlı politik bakış açısı gelişen dünya ölçeğinde siyasal anlamda bir karşılık olarak şiirde hayat bulmuş, dönemin belli başlı şairleri elinde edebiyatın toplumsal şiir bahsi içerisinde en içten örneklerini sunmuştur. Sonrasında yaşanan apolitizasyon ve mevcut darbeler elinde Türk edebiyatı, yaşamın her alanında dişiliğe tenzil-i rütbe et(tiril)miştir. Bir cinsiyet nesnesi olarak değil, bilakis insanî düzlemde inançların, değerlerin sorgulandığı liberal düzenler elinde erkeklik, erkek olmadığı halde erkek gibi davranarak süreci sonlandırmıştır. Mavzer, kalaşnikof ve mitralyöz; bir imge halinde erkekliği dişil olan karşısında savunmaktan başka bir anlam dışılık ifade etmemektedir. Dolayısıyla içinde yaşadığımız süreç boyunca yaşadığımız günlerin şiiri geniş izahata gerek duymaksızın dişi endişeleri de beraberinde getiriyor.      

    Değirmen dergisinin Şubat-Mart 2011 tarihli24. sayısında yayınlanan “Ben Fakir Edebiyatı Yapmak” başlıklı, şair Mustafa Celep imzalı şiir, mitralyöz kullanma hırsının yalnızca bana mahsus, tikel bir hastalık olmadığını deklare ediyor, bu açıdan mutlu olmalıyım. Mutlu olmalıyım çünkü, ‘bir hırsı tırpanlayamamak’ ve hırsa karabasanlar sokan romantik hastalıklar devrini yaşamak fazlasıyla ırgalar oldu ruhumu. Toplumsal gerçekçi çizginin dışında, ruhundan sapan garip ölçekli ucube masalları ezberleyeli çok oldu, geçelim; fakat bir toplumun gerçeği olarak yaşadığımızı ruhumuzdan nasıl gizleyebiliriz acaba? Felix Culpa, fame dour viyolonselde pek şık durabilir, ancak bir sesin karşılığını bulması için ‘erkek’ bir tavır kuşatmalıdır şiiri. Bir şair ancak devrimler aşkına savurmalı mısralarını. Devrimler aşkına savurmalı ve ‘kötülük çiçekleri’nin hayatı gazaba getiren öfkesi, devrimin romantik âşıklarını yerlerinden etmeli. Buna inanıyorum. Mustafa Celep’in öfkesi devrimin romantik aşıklarını yerinden eder mi bekleyip göreceğiz, fakat bir partizan olarak, şiiri, aşk için romantizme adanmış hastalıkların sesine kulak kesilenleri ve komprador liberallerin belli ki rahatını kaçıracak. Kaçırsın. Mustafa Celep inanmış, çoğu zaman altmışların, yetmişlerin zemini silme oturaklı devrimcilerinden menakıb, bir çabanın ruhlara tıkıştırılmış boğuk hayatlarını yine hayatla yüzleştirme belki de onları tokatlama istenci arasında duran teyakkuz halinden başka bir şey yapmıyor. Boğuk bir ses olup inmeli, sayrılıklı ve de kesif ruj kokan, belaltı afrodizyaklarıyla harekete getirmiyor şiirini. “Erkek” bir şiir koyuyor ortaya. Şimdi, açıkça, hiç eğip bükmeden belirtmeliyim ki Türk şiirinde egemen ses erkek değil. Bunun en belirgin vasfı duygularımızın ve sosyal yapımızın fazlasıyla homojenize edilmişliğidir. Şiirin kokusu, şiirin sesi bu açıdan bakıldığı zaman, çeşitli varyasyonlar olmakla birlikte pek ‘dişi’ sayılmalıdır. Erkek şiir, dişi şiir arasında duran bir zaman dilimi bana öyle geliyor ki Garip akımının kırklı yıllarında yankılanan sese eşdeğerdir. Çünkü yeni kurulan Cumhuriyet, erkekliğe zararı dokunan imaj söylemleriyle meseleyi halletmiş, yerine romantizmin cıvık, heyecanı pek zararlı, alelusul seslerle arzı endam eylemiştir.  Türk şiiri bu bakımdan bile isteye hadım bırakılmıştır. İstisna olarak altmışların, yetmişlerin yükselen toplumsal dalgası içinde erkek sesler çıkmışsa da piyasa değerleri üzerinden veya liberalizmin öldürücü darbeleri arasında dönemlik tatlar bırakarak sahneden çekilmek durumunda kalmışlardır. Şartlarla barışık kalmak gibi bir basitliği göze alan sözde şair, kullanılıp atılan sentetik bir arz üzerinden yoğurmaktadır artık şiirini. Bu durum, mücadele geleneği açısından son derece zararlı bir şiir anlayışını da beraberinde getirerek açık bir acziyet doğurmuştur.

    Mustafa Celep, “Ben Fakir Edebiyatı Yapmak” şiiri ile bir heyecan dalgası oluşturabilir. Popülizmin dezenfekte sesine bel bağlayan Celep, halkın gerçek gündemine, inancına, bağlamlarına vurgular sıralamaktadır. Altmışların ikinci yarısında şahlanan toplumsal gerçekçi şiir anlayışını, bu şiirle imge girdabında boğmadan yeniden hatırlatan Celep, varlığı konusunda şüphelerimizi artıran ‘erkek şiir’ bahsi için önemli bir örnek sunmuştur edebiyat çevrelerine. Çünkü şiir, anaç haliyle halkı saran, halkın duygularıyla esrarlı mitler yaratan geniş bir damar üzerinde seyretmelidir. Anaç haliyle erkek şiiri kurcalayan bu mısralar, insanî dokumuzu cesaret metaforu ile kucaklayan bir erkek ses olarak duygu dünyamızda yankılanıyor.   

Oturdum sofraya

Elimde kaşık

Ekmeği ağzımda çiğnemeye başladım

Halk için bir kavgada kazandığım ekmeği

İki elimle bölüp anneme veriyorum anne al birini sen ye

Kümesin kapısını kapamayı unutma

Unutma kedilere kemik kaynatacaksın

Köpeğe suyunu ver ama unutma

Unut köpekleşen insanları

Kendini kavi tut.

   Kendini kavi tutacak olan bir anne, devrimci bir iştiha ile hayata saldıran bir oğul için, bir şair oğul için dua eder ancak. Çünkü devrimin oğlu olmaya adanmış bir şiir sarnıcını kelimeler kuşanarak karşılayan oğul bir şair, belli ki halkın oğlu olmak istemektedir. Burun kıvırmaya hiç tevessül buyurmayınız; Bir şiirden taşan kadim duygular, sadece evrenin sesi olabilecek devrimci çehrelerde sirayet edebilirler. Bir dönem sloganlar, marşlar devrini yaşayan bu halk, felsefenin, yırtılmış bir edebiyatın hamisi idi. Çünkü cüzdanında para yerine “halk için kavgada kazandığı ekmeği” halkla bölüşmesini bilen bir şair resmi taşıyordu. Çünkü anne “köpekleşen insanları unut(mamalı) ve kendini kavi tut(malıydı.) Şiir bir öğüttür elbet. Acılar görmüş bir anneye, yaşadığı acıları hatırlamamasını söyleyen çehresi hayatla yaralanmış bir şair oğulun öğüdüdür bu.

Unut gitsin halkın üzerine bulutlar gibi çöken

Tiranları, tiranları, tiranları

İt kadar aklı yok firavunları

Elindeki baltayla devir

    Alabildiğine bir yalınlık, şiiri sahici kılmak düşüncesi ile birleştiğinde şiirin varlığını neye, hangi şartlara bağlı kılınması gerektiğini imleyen öznel vuruş temrinleri bu satırlar. Tiranlar bir mülkiyeti ifade ederken aynı zamanda ‘gasıp’tırlar ve halkın çok uzağındadır onların akılları. Çünkü halkı yetkeci tavırlarıyla izole etmenin ve fakat varlıklarını da nihayetinde kabul ettirmenin, bunu halka sosyopolitik manasıyla bir şekilde içselleştirmenin biricik yolu olarak, ilah olduklarını halka kabul ettirmekten ve bunu ispata çalışmaktan geçmektedir. Ve elbette tiranlarla birlikte ‘it kadar aklı yok firavunların.’ Öyleyse sen ey anne, saf ve temiz bir elçinin bıraktığı sünneti ihya et yeniden; ‘elindeki baltayla devir’ onları!.. Çünkü İbrahim, atasıdır murdarlığa itilen mazlum seslerin. İbrahim’i hatırla yeniden!..

…………………

Bana hakikat gibi yüzünü göster sevgilim

Hakikat kadar seveyim perçemini.

    Bir kavganın sevgilisi olarak hayat, murdar kelimeler içinde saflığı aramaktadır. Şair gerçeği ararken sevgilinin yüzüne sinen gerçeğin farkındadır ancak buna kendisini değil sevgilisini inandırmak isteğindedir. Çünkü sevgili olan hayat, yalanlarla perdelenmiş ve sahteliklerle çevrili bir iklimin sonrasında yakınlaşmaktadır sevgiliye. Karşılıklı bir kırılganlık halidir bu. Bir tarafı dünyanın karanlığında sahte, öteki tarafı gerçeğin inciten yalınlığında uzak. Fakat bu uzaklık görece bir tanımla yakın kılınmak istenmektedir şairce. Çünkü o, hakikat kadar sevmek istemektedir sevgilinin perçemini. Aralıkta akmaktadır her şey. Yalanlar, çirkinlikler, sahtelikler katında bir tek sevgilinin perçemi layıktır sevilmeye. Çünkü perçem, halkın inleyen oğulları ve kızlarıdır. Çünkü oğullar ve kızlar vardır gerçek olarak dünya sahnesinde sadece.

Kalabalık yok halk var

Ben fakir edebiyatı yapmak

Bereketli topraklar üzerinde

Halk ekmek fırınına koşarak

Basarak betonlara

Hırçın, sert, kanla sulanmış toprağa basarak

Türkiye üzerinde oyun oynayanların

Hınçla ve hınçla ve hınçla

Oyunlarını bozarak

Bozarak işbirlikçi

Düzenini batı yardakçılarının

Capcanlı bir öfke bir çığlık gibi

Yırtarak damarlarını

Fakir edebiyatı yapmak istiyorum.

    Halk çünkü, kalabalık değil, bilakis katmanlıdır. Fakir, fakirlik edebiyatı suçlamasıyla bir dönem politik sertliği karşısında nesneleşen burjuva yayınlarında devrimci kimlik, açıkça suçlanıyor ve politik ajitasyonlarla kitleler karşısında itibarsızlaştırılmaya çalışılıyordu. Çünkü aynı halk ekmeğini kendine ait fırınlardan alıyor, betonlara hırçın, sert ve kararlı adımlarla basıyor, yumruğunu iktidarın gazabını üzerine çekme pahasına savurmaktan geri durmuyordu. Edebiyat değildi söylemler, söylemler edebiyatın iktidar karşısında aldığı tavırla ters orantılı olarak yapılan bir sahicilik arayışıydı. Şairin hıncı karşısında edebiyatı yapılan fakirlik; işbirlikçilerin, batı yardakçılarının dillendirdiği ve fakat anlamak istemedikleri bir gerçeğin ta kendisiydi. Şair çünkü Türkiye’nin diliyle konuşmaktadır. Konuştuğu edebiyat Türkiye’dir. Varlığını borçlu olduğu toprakların, Türkiye’nin edebiyatıdır yazılanlar. Bunu anlamak istemeyen uşakların, komprodorların, faizle beslenenlerin dev iştihaları karşısında şair, hınçla ve hınçla ve hınçla ‘capcanlı bir öfke bir çığlık gibi, yırtarak damarlarını fakir edebiyatı yapmak istemektedir.’ Bir karmaşanın dizeleri değil, hayır, tersine durulmuş, yatağını bulmuş, yönünü, yerini bilen bir istikamet havasında serpiliyor şiir. Şairin durgunluğu biriken bir sabrın sona erdiğini ilan ediyor. Bu düşünce yaralanması toplumsal doku üzerinde hassas bünyeleri fazlasıyla hırpalamaktadır. Çünkü bir edebiyat değil, bir isyan tasviri üzerinde durulmaktadır. Ki, zorbaların nifakları sermayenin silahınca kusmaktadır kinini halkın üzerine.  

……………………

Haksızlığı konuşmak, protestoları

Halkın üzerinden mitralyoz gibi geçen

Patronları konuşmak

Kızlarını kadınlarını

Paralarını konuşmak, zehirli ve yutkunarak

Mideye inen paralarını ve kahkahaları

İslamcılarla alay eden solcuları konuşmak

Plazalarda göbekli İslamcıları

Sahillerde güneşlenen, uyumlu ve serbest

Burjuvaları konuşmak

Ne de uyumlu ‘her şey yolunda liberalleri.’

    Gerçek değişmemektedir. Gerçek sloganlarda, protestolarda dile getiriliyor olsa bile, halkın gerçeği aynıdır; ekmek ve kavga. Ekmeği sömürü çarkı içinde artı değer üreterek sadaka kabilinden veren patron kendini savunmaktadır. Fakat halkın karşısında bu savunma komik kalmaktadır. Çünkü sömürülen bir emeğin üzerine kurulu faizci çark, sermayeye kapı uşaklığı yapan kapitalist kompradorun kirli zihnine sinen korkuyu ha bire kamçılamaktadır. Bu kavgayı omuzlayan erkekler ortada yoktur ve kadınlar ve kızlar konuşulmaktadır kavgada. Bir ideolojinin teorik tarafı ile pratiğini büsbütün kaybeden İslamcı ve de göbekli patron ile Allahsız solcu patron aynı safta el bağlamaktadır. Halka karşı burjuvaları konuşmak bir devrimci için ayıp sayılsa bile bu, liberallerin iğrenç tuzakları kadar gayrı insanî değildir. Şairi kuşatan bu ruh yorumları yer yer nihilist çıkarımlara tahvil etse bile, önemli olan kavganın sürmesidir. Fakat bir teslimiyet halinde nihilizmi yücelten bir tavır yoktur şairde. Tersine bir düşünceyi soyutlamaksızın yüceltme vardır dizelerde. Bu bakış açısı nitelik olarak insan temelinde yükselecek bir dünyanın heyecanını yaşatmaktadır okura. Çünkü kavga heyecan verendir.

    Mustafa Celep, “Ben Fakir Edebiyatı Yapmak” şiiri ile bir heyecan dalgası oluşturabilir, demiştik. Bunun yolu popülizmin dezenfekte sesine bel bağlaması ve de şairin yaşadığı toplumun değerlerine sırtını dönmemesiyle doğrudan ilintili bir durumdur. Celep, halkın gerçek gündemine, inancına, bağlamlarına yabancılaşmayan bir ‘erkek şiir’ sunarken, belki de unutulmuş bir umudu yeniden hatırlatmak düşüncesindedir. Malumdur ki, altmışların ikinci yarısında şahlanan toplumsal gerçekçi şiir anlayışı, bu şiirle yıkanan dönemin sosyal hafızasını imge girdabında boğan şairler unutulmuş olduğu halde, bugün varlığı konusunda şüphelerimizi artıran ‘erkek şiir’ bahsi için önemli örnek sunan şairler bugün hâlâ şairdirler.

     
(Kertenkele Edebiyat ve Düşünce Dergisi, Haziran-Ağustos, 21. sayı, 2011)

Reklam 2 Makale

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Reklam 3 Yorum
Başa dön tuşu