Deneme YazılarıHayatın İçindenKöşe Yazarları

Hayatta Ne Yapmak İstiyorsun? Öyleyse Yaz!

Mustafa N. Celep, Türkiye'nin ve Türkiye'deki hayatın çıkmazlarına dair yazdı...

Mustafa Nurullah Celep

Hayatta Ne Yapmak İstiyorsun? Öyleyse Yaz!

Çocukluğumuzdan bugüne içinde bilinçli bir şekilde yer alma çabasında bulunduğumuz hayatta, bize, davranışlarımıza ve bağlı olduğumuz vatan parçasına en ideal hizmet etme yolunun, bilgi edinmekten, zihnî etkinliğimizi somutta değerlendirmekten geçtiği öğretildi. Bu bilgi edinme ve bilgiyi deneyimleme ilkesinin, Türkiye’nin Batı’yla karşılaşmasından ve bu karşılaşmadan hayranlık sonucu elde edilmesinden (Tanzimat) bugüne devam eden temel önermesi haline geldi hükümet etme biçimlerinin. Nihayetinde bilgi ve deneyimin günümüzde 200 yıllık aldığı ekonomik, kültürel, siyasi, iktisadi biçimlerinin öyle ahım şahım olmadığını, millet olarak deneyimlemiş bulunmaktayız.

Bilgi edinilmesi ve deneyimin yaşantı haline getirilmesinin iç açıcı olmayan son/uç durumları/vakaları (erkeğin zulmü, kadına şiddet, kadın cinayetleri, paranın egemenliğinin sağladığı tekebbür, eşitsizlik ve toplumun felç olmuş ahlaki düşüklüğü, çıkarcılık, insanlık dışı durumlar, dünyevileşme, kendini/bedenini/imgesini teşhir etme) vb. bireysel ve toplumsal çöküş ve kırılmalar karşısında ne yapmak gerekiyor? Bilgi ve deneyimi bizi bireysel ve toplumsal olarak bu evreye maruz bıraktıysa, burada bir projelendirme hatası var mı? Tanzimat’la başlatılan modernleşme mühendisliği acaba nerelerde hata yapmaya başladı ki millet olarak (elbette her anlamda ama daha çok da insani bağlamda) dökülüyoruz… “Terziler geldiler” ama kumaşlarında dikiş hatası var, diyebiliyor muyuz?

Terziler çuvaldızı ilk önce ne zaman kendilerine batırdılar? Sen ne yapmak istiyorsun sorusu soruluyor mu bugünlerde? Hızla akıp giden hayatınla, koşuşturmanla, çabalarınla, nefret, sevgi, şefkat ve aşklarında ne yapmak istiyorsun? Millet hayatının sıhhatini yaşadıklarının hangi anlamı temin ve tesis ediyor? Hangi söz ve eylemlerin milletin geleceğine açılan yolu doğruluyor, doğru bir zemine çekiyor? Yaşadıkların ve yazdıklarınla, bağlı olduğun konumun ve kurumun muvacehesinde en son hangi yaraya merhem olmuşluğun, hangi yetimin başını okşamışlığın vardır? Ve en son ne zaman akrabayı gözettin? En son ne zaman Afrika’da su kuyusu açtırdın? Tanzimat’tan bugüne değişmeyen tek şey, bu satırların sahibine göre, soyut zihnî fikirlerin hayatla sıkı sıkıya bağlantısızlığıdır.

Reklam 1

Soyut âlemle somut hayat arasında sağlam ve esaslı bağlar kuramamaktan kaynaklı boğuk bir gerilimin yılmaz hizmetkârıyız her birimiz. Soyutun zihni genişleten evreninde oyalanmak, daha kolayımıza geldi millet olarak. Oysa ki somuta inmek, cesareti gereksinen temel bir yöneliştir; çünkü apaçık bir tutarlılık, kendiliğindenlik ve dürüstlük icap eder. Bilgi edinme ve deneyimi adına bütün yapıp etmelerimiz, modernleşmenin yüzeyden kavranmasına koşut olarak, sahte bir gerilimle bugünlere, 2023’e getirdi bizleri. Peki bu durumda, bundan sonrası için ne yapacağız? Hangi hezimeti sonlandıracak yazma vazifemiz? Yazarak da olsa “tütmesi gereken ocağa su taşıyan sakalar” olabilecek miyiz? Yazmak hayatı ve dünyayı değiştirebilir mi? Öyleyse yaz ama hangi bir zamana kadar? Omuz omuza verilmiş somut bedenler değiştiremez mi hayatı ve dünyayı? Somuta inme konusunda en son ne zaman cesaretiniz kırıldı? Peki, 200 yıldır devam eden çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşma yolunda oluşan zihnî kanaatler bizi hangi imkânlara gark etti? Ekonomik? Kültürel? Ahlaki? İnsani? Siyasi? Soruyu zorlaştırmayalım, kolay yoldan soralım:

Dört başı mamur zihnî donanım sahibi olmak, bizi ne tür insani vasıflarla taçlandırdı? Peki, yazmak? Bu durumda yazmanın, kelimeleri ve cümleleri paragraflar halinde toplamanın anlamı nedir? 200 yıldır bilgi edinme ve edindiklerimizi tecrübeler halinde derleyip toparlama sürecinde bir “arpa boyu” yol alamadığımızı söylemiyor mu “memleketimden insan manzaraları”?

Şimdi somut sonuçlara ve seçik tespitlere gelelim:

1. Zihnî bilgilenmeyi “elde bir” olarak gören okumuş yazmış zihniyet, somuta inmediği ve cesaret gösteremediği için en hafifinden korkaktır.

2. Zihnî birikimi bir “üstünlük” olarak gören zihniyet, dünyanın ilk çağrıştırdığı anlamıyla aşağılık bir zihniyettir.

3. Zihinsel yetenekleriyle öyle ya da böyle kurumsal bir konum elde eden zihniyet, somuta aş taşımadığı ve (bireysel ve toplumsal) hiçbir yaraya merhem olamadığı için konformist ve küstahtır; küstahtır çünkü bilgiye/ilme hürmet etme yeteneğinden yoksundur; ilme hürmet, ilmin gerektirdikleriyle amel etmek ve eyleme geçmektir de ondan.

Somuta inmek, adım atmaktır.

Türkiye’nin sıhhatine doğru adım atmaktır.

Türkiye’yi Türkiye yapan değerlere doğru adım atmaktır.

Türkiye’de mücadele azmini gösteren (hayat mücadelesi) insanımızın gönlünün fethine doğru adım atmaktır.

Hayatın ve dünyanın değiştirilmesine, iyi, doğru, faydalı ve güzel olandan yana dönüşmesinin somut imkânlarına doğru adım atmaktır.

İnsan olmanın soylu ve asil, esaslı anlamlarına doğru adım atmaktır.

Adım atma cesaretini bir türlü göster(e)meyip her türlü basın-yayın platformlarında ve hayatın her alanında zihinsel/görsel/ yazınsal cambazlıklar ve spekülasyonlarla “ikna etme” politikası ve manipülasyon yolunu tercih edenler ise kendi içinde bütünlüklü ve tutarlı olamayan, “etik insan” aşamasına varamamış bir şahsiyet katilidir.

Reklam 2 Makale

Mustafa Nurullah Celep

haberedebiyat.com Genel Yayın Yönetmeni & Edebiyat Eleştirmeni-Kitap Editörü

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Reklam 3 Yorum
Başa dön tuşu