Deneme YazılarıKöşe Yazarları

İnsanlar ve Ağaçlar | Aydın Uzkan Yazdı…

AYDIN UZKAN

İNSANLAR VE AĞAÇLAR

Anlamaya çalışmak için geldiğimiz şu dünyanın denklemini çözmek, öyle çok da zor değil. İnsan ile ağaç arasındaki benzerliği muhakeme etmek bile yeterli.

Ağaç ve insan, her ikisi de âlemdeki bütünlüğün ahenkli bir parçası. İkisinin de yüzü topraktan gelip toprağa dönmeye dönük. Ağacın hayat tarzı ile insan yaşamı arasında hem var oluş hem yaşam mücadelesi bakımından epey benzerlikler var. Ağaçlar üzerinden insanları tanımak da ayrı bir beceri, ayrı bir nasip işi.

Ağaç da insan gibi can. İnsanınki gibi yaşam seyri var. Nefes alıp vermesi, ilgi ve bakım beklemesi, büyüyüp gelişmesi ve kuruyup ölmesi. Her ikisi de ne kadar aşılanırsa aşılansın sonuç fani. Ağaca dayanma kurur, insana dayanma ölür diyenlerin elbet var bir bildiği.

Reklam 1

Bir ağaç kesildiğinde görünen iç içe geçmiş halkalar, insanın bilinçaltı gibi. Her halka onun büyüme süreci ve iklim koşullarına göre yıllar içinde geçirdiği var olma mücadelesi hakkında bilgiler verir. Ne kadar yükselmek isterse, bir o kadar kök salar derinlere.

Ağaçlar ruhu olmayan hammadde değil, ruhu besleyen ana madde. Kimi zora gelmeyenler gibi kolayca bükülür.  Kimi hassas ruhlu insanlara benzer, kolayca kırılır.

Dibinde oturacağı, sırtını dayayacağı bir ağaç buldum diye ferahlar insan. Dost sıfatını giyinmiş biri de işte bu ağaç misali.

Düşen bir ağaca balta vuran çok olur. Onu yok etmeye çalışan baltanın sapı da ondandır. Düşmeye gör ey insan!  Dalların meyve doluyken ağacı herkes sever. Dallar budaklar, kuşların ve çocukların istilasına uğrar. Son meyveye kadar kimi taşlar onu, kimi sopasıyla vurur. Hasat bittiğinde kırılmış dalları ve örselenmiş haliyle baş başa kalır. 

Yazın sıcağında yanına gelen, gölgeliğinden istifade eden çok olur. Zenginken, güçlüyken ve güzelken etrafı kalabalık olan insanlar gibi.

Kışın başlar zor günler, şartlar ağırlaşır. Öyle zamanlarda ağacın insanlara verebileceği bir şey yok gibidir. Yaş dalları bile doğru düzgün yanmaz. Bu yüzden ıssızlaşır çevresi.

Ağaç, tüm bunlara rağmen ağaç, geriye kalan günlerinde tekrar yaralarını sarar.  Hırpalanmışlığını tamir eder.  Başına gelecekleri bildiği halde, bahar gelince hiçbir şey olmamış gibi tekrar çiçeğe durur.

Kimi ağaç, bir kuşun filanca bahçeden alıp yediği meyvenin yere düşen çekirdeğinden büyür. Kimisi ise fidandan başlar yolculuğa. İnsan da böyledir. Kimi alın teriyle büyür, kimi mirasla. Kimi bir anadan doğup kucakta büyür. Kimisi kucaksız büyüyüp kefensiz ölür.

Ağaç yaşadıkça meyve verir, insan ise meyve verdikçe yaşar. Üretken olmayan, meyve vermeyen ağaçlar bile çağın ruhuna uygun hale getirilir. Yaprakları kadar zengin, meyveleri kadar cömert bilinir. Meyve veren ağaca kuru denilmediği gibi eseri devam eden insana da ölü denmez.

Ağaçlar, asla onlara kalmayacak maviliğe uzatırlar dallarını, budaklarını ve boylarını. Öldükten sonra götüremeyecekleri için her dala uzanarak ömür tüketen insanoğlu da öyle.

Çoğu mevsimi gelince yapraklarını döker, gelecek bahar için. İnsan ise, “Her nefis ölümü tadacaktır” düsturuna muhatap olur, yeniden doğmak için. Bazı ağaçlar ise yaprak dökmez, her daim yemyeşil kalır, ölmeyen şehitler misali.

Ulu çamlar fırtınalı diyarlarda yetişir. Tenine rüzgâr değmemiş ağaç kolayca devrilir. Bu yüzden ki, rahat yataklarından ve yumuşak koltuklarından nutuk atan sloganist insanlar, en hafif sallantıda devrilecek odun adaylarıdır.

Ağacından düşen yaprak, rüzgârların oyuncağı olur. Köklerinden ve özünden ayrılan insan da oradan oraya savrulur. Dalından düşen yaprak kurumaya, gönülden düşen insan unutulmaya mahkûmdur.

İnsan, bir ağaç gibi “sessiz” olabilseydi, daha bilge olabilirdi belki. Ya da bir avuç toprağın hepimizin yeşerip, yaşamasına yeteceğini anlasaydı.

Bütün mevsimlerle ağaç gibi mertçe yüzleşmek,  günü geldiğinde kupkuru dallardan yemyeşil filizler vermeyi becerebilmek gerek. Odunlaşmadan adamlaşmanın yolu buradan geçmektedir.

Bir yanda yarısı yanmış ve dalları aşağıya sarkmış kuruyan ağaçlar, diğer yanda beli bükülmüş ihtiyarlar. İşte güzellik ve fanilik, işte hayat, işte ağaçlar ve insanlar, işte sır!

Reklam 2 Makale

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Reklam 3 Yorum
Başa dön tuşu