EleştiriKöşe Yazarları

Necmettin Turinay’ın “Üç İsim Dört Mevsim” Adlı İnceleme Kitabı Üzerine Yorumlar

Eğri oturup doğruya değinen değerlendirme yazılarından... Akademik camianın dikkatine arz olunur!..

Mustafa Nurullah Celep

Necmettin Turinay’ın “Üç İsim Dört Mevsim” Adlı İnceleme Kitabı Üzerine Yorumlar (*)

Necmettin Turinay hocamız, Tanpınar-Mehmet Kaplan-Orhan Okay geleneğinden gelen değerli bir akademisyen-yazarımızdır. Ketebe Yayınları’ndan çıkan Üç İsim Dört Mevsim adlı incelikli/titiz inceleme kitabında, kendilerinden el aldığı ve ellerinden su içtiği üç usta akademisyenin yazarlık hayatlarındaki yerini tayin ederek ortaya edebiyat tarihine katkı sunan emek mahsulü bir eser koyuyor. Bir anlamda bu üç güzide şahsiyetin merkezinde, Türk Edebiyatı Tarihi bağlamında, kalan boşlukları tamamlayarak bu üç yazarın yazış biçimlerine ve zihin dünyalarına da ışık düşürerek ciddi bir çalışma sergilemiş oluyor. Üç İsim Dört Mevsim kitabı, bu bağlamda Turinay’ın yazarlık penceresinden bu üç akademisyene nesnel bir bakış getirerek ve Türk Edebiyatı Tarihi’ne ciddi göndermeleri, işaretlemeleri ve doldurduğu boşluklarla önemsenmesi gereken katkılarda bulunuyor.

Turinay hocanın yazdığı önsözde de belirttiği gibi, yazarın bu değerli ve hakbilir kitabı yazma gerekçesi, bu disiplinli üç yazarı Türk okur-yazarına tanıtmak, yeni bir bakış getirmek ve dikkatleri bu sıkı üç yazara yönlendirmektir, diyebiliriz. Açıkçası, bu satırların sahibi ve bir kitap eleştirmeni olarak da amacına fazlasıyla ulaştığını ifade etmek mümkündür.

Biz de işte bu yazımızda, Turinay hocanın işaret ettiği gibi Tanpınar-Kaplan-Orhan Okay hocaların kendi zihin dünyamızdaki takılan hususlarına değinecek, bir anlamda da sorular sorup yanıtlar arayarak Turinay hocanın kitabındaki boşlukları kendi zaviyemizden doldurmuş olacağız.

Reklam 1

Yüksek edebiyat olduğu üzere alçak edebiyat da var

İlk önce Üç İsim Dört Mevsim kitabının öne çıkan özelliklerine değinelim.

En başta belirtmemiz gereken husus, Turinay’ın bu incelemesinde yaklaşım biçimi ve tasvir ettiği unsurlar bakımından ölçütlerinin “yüksek sanata” özgü olduğudur. Ancak bir de “alçak sanat” vardır günümüz edebiyatında. 160. Kilometre Yayınları’ndan çıkan şiir kitapları, Efe Murad’ın (Serbest Çalışmalar, 160. Kilometre Yay.), Osman Çakmakçı’nın (Aşağılık Sanat, 160. Kilometre Yay.), Ahmet Güntan’ın (Parçalı Ham, YKY.), Utku Özmakas’ın (Şiirimizde Milenyum Kuşağı, Pan Yay.) kitaplarında, Buzdokuz, Natama, Ruhsatsız dergilerinde akıp giden şiirler, Kaos Çocuk Parkı, yeraltı fanzin dergileri, hayat gibi kirli, hayat kadar canlı ve dinamik, çağlayan bir edebiyat vardır. Bu yönüyle Üç İsim Dört Mevsim kitabının kısıtlı, estetik ölçütler bakımından sınırlanmış bir okuyucu kitlesine hitap ettiğini söylemek durumundayız.

Üç İsim Dört Mevsim kitabının bir başka özelliği de bu üç hocanın sanat dünyalarına, zihin hayatlarına ve yazış biçimlerine dair belirleyici tespitlerde bulunmasıdır. Bunun yanında, bu üç hocanın birbirleri karşısındaki konumlarına yönelik yer tayin edici ifadeler ve düşünceler içermesi, incelemeyi gözümüzde daha bir önemli kılmaktadır. Bununla birlikte özellikle Tanpınar’ın Beş Şehir kitabına ve Edebiyat Tarihi eserine yönelik getirdiği tanımlar, değerli tespitler ve bu eserlerin anlam/anlatı katmanlarına dair dikkat çekmeler, incelemenin titizliğini ortaya koymaktadır. Bu nitelikli yönüyle ifade edilemeyeni ifade etmesi, söylenmeyeni söylemesi bakımından Turinay Hoca önemli bir çalışma çıkarmıştır. Yani Turinay Hocanın hocası Orhan Okay için ifade ettiği özgünlüğü bu sefer öğrencisi Turinay Hoca gerçekleştirmiştir. Necmettin Turinay, özellikle Orhan Okay bölümünde, eser-hayat-kişilik ve yazış biçimi konularında bugüne kadar söylenmeyeni söylemiş, bir diğer yönüyle de üzerinde emekleri olan bu üç hocaya “vefa” borcunu ödemiştir. Tanrı herkese böyle hocasına vefalı ve sadakatle bağlı öğrenciler nasip etsin…

Üç İsim Dört Mevsim’deki boşluklar nelerdir?

Turinay hoca Tanpınar bahsinde, özellikle dönemin ruhunu ve atmosferini yansıtması bakımından Tanpınar-Necip Fazıl ilişkisine hemen hemen hiç değinmemiştir. Oysa bu konuya, iki isim de belirleyici yazarlar olduklarından, değinilmesi durumunda daha bütünlüklü bir inceleme ile karşılaşacak, daha incelik isteyen bu konuya dair merak edilen meseleler açıklık kazanacaktır. Osman Özbahçe (Modern Şiirimizin Kökleri, Ebabil Yay.) 1930’lu yıllar şiirine Necip Fazıl’ın damgasını ve mührünü vurduğunu özellikle vurgular. Hatta aynı yazıda Tanpınar şiirinin, Necip Fazıl’ın yörüngesinde kalan bir şiir olduğunu belirtir. Bununla birlikte, dönemin atmosferini aksettirmek bakımından Ataç-Tanpınar ilişkisine de bu inceleme kitabında değinilmemiştir. Oysa Nurullah Ataç, o dönem edebiyatın eleştiri-deneme tahtında oturan baş aktör konumundadır ve belirleyicidir. Bu yönüyle Turinay hocanın Tanpınar’a bakışı, daha çok kendi aynasına yansıyan taraflarıyladır diyebiliriz.

Genel bir kanaat şudur ki 1950’li yıllar Türk Şiiri deyince yeniliğin öncüsünün sol cenaha mensup şairler olduğudur ve bu, Turinay’a göre kısmî bir gerçeklik taşır. Turinay’ın kitabından öğreniyoruz ki 1950’li yıllarda Türk Edebiyatı sadece sol-burjuva edebiyat ve dünya görüşünün yörüngesinde dönen bir edebiyat değildir. Özellikle Mehmet Kaplan, yayıncılık hayatı ve çıkardığı dergiler, yazıları ve eleştiri metinleriyle aktif bir edebiyatçı-yazardır o dönemde. Ancak genel kanaat, özellikle de İsmet Özel’in edebiyatımızda 1953-57 dönemini işaret etmesiyle, yenilikçi şiirin adresinin Pazar Postası, Yeditepe, A, Dost, Seçilmiş Hikâyeler vb. yayınların temsil ettiği yerler olmasıdır. Turinay’ın bir de edebi ortamın bu boyutuna, yani Kaplan cephesine işaret etmesi dikkate değerdir. Ancak şu da bir kesinlik taşır ki özellikle de Hisar gibi dergilerde yenilikçi şiire hep bir önyargılı olunduğudur. Turinay hocanın yönettiği yüksek lisans ve doktora tezlerinde, dönemin ruhuna ışık tutması bakımından bu konuların karanlık kalan taraflarının aydınlatılması gerektiğini düşünüyorum. Bir diğer karanlıkta kalan taraf ise dönemin yenilikçi eleştirmenlerinin dönemin muhafazakâr şair ve yazarlarına hep bir önyargı taşımasıdır. Mesela Hüseyin Cöntürk’ün penceresinden (Çağının Eleştirmeni 1-2, YKY) Tanpınar’ın şiiri, hiçbir yenilikçi emare görülmeyen, eski bir şiir anlayışına göre yazılmış, başarısız ve klişe bir şiirdir. Yönetilen tezlerde bu konuların aydınlığa çıkarılması, halen bu önyargılı bakış geçerli olsa da faydadan hali değildir.

Turinay’ın incelemesinden öğrendiğimize göre, bu üç büyük hocanın edebiyat ve düşünceyi bir arada düşünmeleri önemli bir hususiyettir. Bu yazarların bir yönlerinin düşünce yüküyle yüklü olması, meselelere salt estet bakışıyla sınırlı kalmamaları, Türk düşünce hayatıyla da ilgili olmaları, üzerinde durulması gereken niteliklerdir. Özellikle de Kaplan hocanın Büyük Türkiye Rüyası eseri, hakeza Orhan hocanın Ahmet Mithat çalışması, bugünün salt şiir, salt öykü yayınlamakla yetinen yazarına bir şeyler söylüyor olsa gerektir. Oysa ki sadece şiir yazarak, öykü yayınlayarak iyi, sağlam ve bütünlüklü bir edebiyatçı-yazar olunamaz. Edebi ürünlerin yanında, Türk Düşünce Tarihi’yle de ilgilenmeli, edebiyat ve sosyal bilimleri bir ve koşut düşünmeli ki bir düşünce derinliği de olan, mesele taşıyıcı güce sahip sanat eserleri ortaya konabilsin.

“Alıntılar mezarlığına” dönen tezler gerçeği

Belirginleştirilmesi gereken bir diğer husus da Orhan hocanın öğrencisi Necmettin Turinay’a bir uyarı niteliğinde söylediği şu cümlelerdir:

“Tezini bir alıntılar mezarlığına dönüştürme!.. Lüzumunu aşan bir hacim genişliği, genelde tezin lehine bir sonuç vermiyor.” (S. 142)

Akademik dünyada ortaya konan tezlerin (yüksek lisans ve doktora) genel ve olumsuz bir özelliği de bir alıntı bolluğu içinde özgünlükten ve derinlikten yoksun oluşlarıdır. Yani tezlerde yaklaşım biçimi olarak alıntıların fazla yer tutmasından dolayı bir özgünlük olmadığı gibi, bir yorum derinliği de yoktur. Yüksek lisans ve doktora öğrencilerine bu durumu sorduğumuzda “nesnellik” için bu alıntıların yer alması gerektiği cevabını aldık. Yani “akademik evrende hazırlanan tezlerin seviyesi gittikçe düşüyor” tezi geçerliliğini maalesef koruyor.

Turinay’ın incelemesinden öğrendiğimize göre, yukarıdaki tez bahsiyle alakalı olarak akademik çalışmalarda ve genel olarak yazarların yazı hayatlarında titizliğin, özenin, dikkat ve inceliğin zamanla kaybolması, bu üç büyük hocayı ve söz/yazı konusu incelemeyi daha bir önemli kılıyor.

Üç İsim Dört Mevsim kitabındaki, diğer bölümlerle birlikte, en çok önem verdiğimiz yazı, Kurtuluş Kayalı’ya ithaf ettiği son yazı olan “Batı Medeniyeti karşısında Ahmet Mithat Efendi ve Orhan Okay” başlıklı metindir. Turinay hoca, aynı Kurtuluş Kayalı hocanın (Düşüncenin Coğrafyası 1, Deniz Kitabevi) Türk düşünce hayatına dair yazdığı yazılarda olduğu gibi dönemler ve düşünce adamları arasında zekice düşünsel bağlar/bağlantılar kurarak yazısını daha derli toplu, bütünlükle ve yetkinlikle örmesi/örgülemesi, bu yazıya ayrıca değer vermemiz gerektiğini söylüyor bize. Turinay hocadan, bir başka kitaplarda bu ve benzeri düşünce tarihi okumalarının devamının gelmesini diliyoruz.

Buraya kadar yazdıklarımızla Turinay hocamızın bu üç değerli şahsiyete dair çizdiği portrelerin eksik kalan yönlerine işaret ettik, değindik. “Kaplan gibi her sabah bir deneme/kitap eleştirisi yazmalısın, bunu bir disiplin haline getirmelisin!” notumuzu da defterlerimize kaydettik. Çünkü en fazla Kaplan hocanın zihin hayatı, yazış biçimi ve yazı disiplinine yönelik satırlardan etkiler aldık ve kaplan gibi harekete geçtik. Yani bu bölümlerin “yaratıcı yazarlık” bağlamında harekete sevk edici yönlerinin olduğunu buradan ifade ediyoruz.

Bahusus bu vefakâr öğrenciyi, Necmettin Turinay hocamızı saygı ve sevgiyle selamlıyoruz.

_____

(*) Necmettin Turinay, Üç İsim Dört Mevsim, Ketebe Yay., Ağustos 2022, İst.

Reklam 2 Makale

Mustafa Nurullah Celep

haberedebiyat.com Genel Yayın Yönetmeni & Edebiyat Eleştirmeni-Kitap Editörü

İlgili Makaleler

2 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Reklam 3 Yorum
Başa dön tuşu