ALİ CELEP
HÜSEYİN PEKER ŞİİRİ- 5
(Bir Eleştirel Yaklaşım)
‘söyle söyle hüseyin, duysunlar’
ölüler seni tekrar gömsünler’
‘özlüyorum kalan geleceğimi
fora diyorum, halat düzeni çözülsün
vira, seyir yangını yükselsin
bağla beni kıyılara
durdur artık köpüren yazgımı
toprak içine deniz tarihçisi’
‘kimi covid, kimi aç öldü arka bahçelerde’
‘bakmayın kime gittiğime’
‘yolculuğu direğe bağladım
giz üzerine açılan üç köşeli tekneleriyle
dünya turu deyin isterseniz
sonu gelmeyene
eve gitmek istiyorum’
Bu dizeleri, şairin son kitabı ‘Böceklenme’deki ‘Ölüler Başucumda’ adlı şiirden alıntıladım. Şiirin, hem kuruluşu (formu) hem vaat ettikleri (içeriği) bakımından kitabı temsil kabiliyeti en iyi metinlerden biri olması bir yana, Hüseyin Peker’in yarım asrı geçen şiir macerasının sonuçlarını tanılama yönünde önemli ipuçları verdiği söylenebilir. ‘Böceklenme’ özelinde benzer şiirsel örgünün kitabın tamamını kat ettiğini ise söylemek bile fazla. En genel planda onun bütün şiirleri, yaşamın içinde olan, yaşamdan gelen, yaşanan hayattan beslenen, yaşayan insanı kurcalayan derli toplu bir yapıyla ilgilidir. Peker bu yapıyı türlü yollardan kurmaya davranıyor. Yapının kuruluşunda (onun şiirdeki davranışları) insanın türlü hallerinden tablolar veriyor. Bütün bu tablolardaki fırça darbelerinin yaşam boyu yolculuk ya da seyir halinde yansıtıldığını daha önceki yazılarımızda ifade etmiştik. Bir defa kendinden de çevresinden de soyruk bir şair değil Peker. Duyguları, kendini ve çevreyi herhalde tabii görmeye eğilimli bir şekilde dolaşımda, uyumlu bir kendilik bilgisiyle iş görüyor şiirlerinde. Böylece güçlü bir empati eşliğinde kişiliğini, doğallıkla temas ettiği nesneleri istiskal etmeden verebiliyor. Böyle olunca şiirlerinin, kendinden çevreye, çevreden kendine doğru yaptığı düşsel ya da gerçek bir yolculuk olup olmadığına yönelik yapılan ayrım önemsizleşiyor. Her şeyle duygudaşlık kurma güdüsü, onu her şeyin bir parçası kılmakla kalmıyor, herkese kendi şiir davranışlarından hamuru insanca karılmış parçalar da taşıyor. Diyeceğim okura yeni yaşam alanları açmaya müsait bir şiiri var Hüseyin Peker’in. Bence iyi şiirin niteliklerinden biri de budur. Bu insanca parçaların dili, samimi bir konuşma, kimi zaman iç dökme, dertleşme havasındadır. Bazen de hüzünlü, duygusaldır fakat kesinlikle klişe deyişlere yüz vermeyen kalitededir. İlk şiirlerinden bugüne Peker’in serüveni dikkate alındığında, son kitabı ‘Böceklenme’, yolculuk boyunca terennüm ettiği kanımca en güzel eve dönüş şarkısıdır. Kuğunun en güzel terennümü gibi dokunaklıdır. Şiirde, şiirle söylenebilecek en güzel şarkı, sonu açık etkiler uyandıran şarkıdır. Eve dönüş, dile dönüştür, gideceğimiz yerin ruhuyla sesleniştir. Bir nevi sonu gelmeyene diyeceğim. Dil ise şiirdir. Peker’in şarkısı esasen bütün insanlık hallerini ifade eden, evrensel tınılara açık özler taşıyor. Şiirlerinin evrensel özlere açık yapısı öncelikle kendisiyle anlattığı şeyler ya da konular arasına mesafe koymuş tavrından kaynaklanıyor. Bu mesafe okurda objektif gerçeklik duygusu oluşturmaya yönelik olsa gerektir. Böylece dilin, herkesin duymak istediği ve ortak beklentilerin karşılandığı, bir parça duygusal, bir parça iyi ve faydalı olma güdüsünün eşlik ettiği fakat törel görevlerinden azade kılınmış, içinde yaşadığı mekânın ruhuyla barışık, yaşamı bir başka gözle tahsil etmeye görevli işleyişine tanıklık etmiş oluyoruz. Peker’de duyumsal olanla duygusal olan aynı zenginlikte, ‘kalan günleri güllerle süslemeye’ devam ediyor.
‘kırılan dişlerini yeryüzünde bırakmış
dere geçerken at değiştirenlerden sayılırdık
güllerle süsledik kalan günleri
yaralarımız var dostum, bitirmedik
kollarımız güçlendi acı çekenler arasında’
alesta hüseyin
hazır ol sıra sende
eldeki halatı çek
‘atıl sancak başına’ diyerek
seslen yanıp sönen fenere’