Şiir DeyinceKöşe Yazarları

Ali Celep, Muammer Yavaş’ın ‘Vak’a-i Hayriyye’ Şiiri Üzerine Yazdı…

ALİ CELEP

ŞİİR DEYİNCE- 107

[2021] [‘Vak’a-i Hayriyye’ Muammer Yavaş, İzdiham]   

İçinden tarih geçen bir şiir ‘Vak’a-i Hayriyye’. İçinden tarih geçmekle yetinmiyor, onun felsefesini de yapıyor. Tarih felsefesi şiirde duygu ve düşüncenin güncel koşulları çağrıştıracak şekilde, girift fakat iyi akort edilmiş bir tasarıya hizmet etmek üzere işleniyor. Şiir devletten halka gelirken düşünceyle uyumun, halktan devlete giderken duyguyla birlikteliğin gereğini araştırırken gerçeklerle öznel konumlar arasında doğan zıtlıkları çağrıştıracak bir teknikle çatılmış görünüyor. Aşk, ahlâk, siyaset ilişkilerini tarihsel bir olay üzerinden okumayı önermiş Muammer Yavaş. İnsanın dünya ile tanışmasından bugüne gelişen tarihsel akış içinde değişmeyen gerçekleri sadece tarihin imbiğinden geçirmekle yetinmemiş, tarih ve gerçeklerle iç içe geçirilmiş gönül ocağından tüten bir felsefe yapmaya davranmış. Şiirin başlangıç cümlesindeki benzetme ve ardından gelen yineleme ve sıralamalar, duygusal işlevle sınırlı bir anlatıyla yetinilmeyeceği, alışkanlıklarımızı kıran çok amaçlı bir yapı kurmaya çalışan bir ‘görüş’ geliştirme niyeti taşıdığını gösteriyor. İçinde tarihsel bilinç taşıyan bu ‘görüş’ün, siyaseti merkeze aldığı ise açıktır. Siyaseti tıpkı Ahmethan Yılmaz gibi dürüst bir akıl yürütme yolu olarak şiirinin merkezine koyuyor Muammer Yavaş. Siyaseti paranteze alarak konuşmuyor o, kendine mahsus olacak şekilde organik olmayan bir yapıyla şiirinde dolaşıma sokuyor. Şiirin çok amaçlı bir yapı kurmaya çalışan bir ‘görüş’ getirme niyetine değinmiştim. Bu ‘görüş’ün ikili niteliğini vurgulamadan olmaz. Birincisi, devletten, yönetim halkasından doğup halka doğru nesnel gözlemlere dayalı gerçekleri açıkça ortaya koyan anlatı.(Epik yapı/düşünsel duruş)  İkincisi, gönül gözünün gördüklerinden doğup insanlığın başlangıcından bugüne kadar gelen tarihsel akışı, ahlâki sonuçları olacak şekilde yorumlayan anlatı.(Lirik yapı/duygusal görüş.) Bu ikili yapının dramatik öğelerle harmanlanmış halde verildiğini ekleyelim. Şiirin dramatik kesitlerini besleyen sözcüklerin metafizik içerikli oluşları dikkat çekici. Gönül, dua, aşk, ölüm, yalnızlık gibi. Şiirin cümle kapısından sonuna kadar hızla okunmasını sağlayan teknik başarı, konuşma dilinin sağladığı akıcı bir sohbet havasında kurulmasından geliyor. Böyle olaylı bir şiirde ihtiyacımız olan ethos kanalın pathos kanalıyla uyumlu bir şekilde kaynaştırılması, şiirden beklenen faydayla istenen soyutlamanın dengeli yönetimi iyi şaire vergi bir başarı olsa gerektir. Muammer Yavaş’ın başarısını taçlandıran ve yarına yönelik belki de kalıcılaştıran vizyon, sayfaya yayılmış sözcüklerin memleketin kaderine derinden etki eden tarihsel bir olayın içinden tutkuyla geçerken, bugüne ilişkin siyasi bilincin yüksek bir ahlâk temelinde gelişebileceğine dair inancı tazelemesidir. Nihayet dünden bugüne köprü kuran bir siyasi şiir okuyoruz.

‘Ben Mahmud-u Sani

Reklam 1

On sekiz yıl gözümde ne gaflet ne uyku

O sabah yaldızlı kılıcımı kuşandım kaftanımı sürüdüm

Arka odasında tarihin

Kararlı adımlarla vardım çerilere

Gözlerine ve kulaklarına baktım

Boyunlarında gezdim

Avına son kez bakan bir kartal gibi

Karınlarını doyurduğum ocaklarını tüttürdüğüm

Başlarından gövdelerinden kulaklarından umudu kestiğim

Baktım çerilerime son kez

Ve ateş emrini verdim

Kosova’da Niğbolu’da Varna’da

Ankara Çaldıran Mohaç

Bir yeniçeri ocağında başladı dövülmeye yeniden

Aşk ve yeniçeri

Gaflete hasret bıraktı devletimi’

Şiir Osmanlı padişahı İkinci Mahmud’un Yeniçeri Ocağı’na son verişini padişahın kendi gözünden değerlendiriyor. Değerlendirme diline bakılırsa padişahın gözü şairin tarih ve siyaset bilinciyle özdeşleşmiş görünüyor. Bu özdeşleştirme yolundan şair, üzerinde yaşadığı toprakların kültürel-siyasi atmosferini tanıtmaya ve insanlığın başlangıcından bugüne doğru hiç bitmeyen hak-batıl çatışmasının sahne aldığı dünyayı kişisel planda okumaya çalışıyor. Binlerce yeniçeri askerinin bir gecede toptan öldürülmesi olayı, sonra birden ölüm ve yalnızlık üzerine metafizik araştırmanın konusuna dönüşüyor. Metafizik araştırmayı başlatan ve şiiri dramatik plana iten durum iki yönden örülüyor. Padişahın üç yaşındaki çocuğunu öperek aynı gün binlerce yeniçeriyi öldürmeye gitmesi ve Peygamber Âdem aleyhisselamın oğullarından Kabil’in kardeşi Habil’i katletmesiyle başlayan ve bugüne kadar süregelen hak-batıl mücadelesi. Bu iki gerçek de bireysel ve cemiyet fazında olmak üzere iki yönlü sarmalanarak işleniyor. Bebeğin öpülüşüyle binlerce yeniçerinin öldürülüşü, doğumla ölümün buluşması gibi kontrast oluştururken, kardeşini öldüren Kabil’e karganın ölü gömüşü öğretişi çağrışım tekniğinin en güzel örneklerinden birini veriyor. Öte yandan Habil ve Kabil gerçeği üzerinden başlayıp bugünlere gelen ‘kardeş katli’ sadece hak-batıl mücadelesi fazında ele alınmamış, İslam ümmetinin kanayan yarası olarak, Müslümanların birbirlerini şu ya da bu nedenlerle öldürüşüne de gönderme yapılmıştır. Osmanlı özelinde siyasi icapların dayattığı gerçeklik üzerinden ise ‘kardeş katli’ başka bir hüviyet kazanmıştır. ‘Vak’a-i Hayriyye’ bütün bu sarmal yapısıyla okuru çoklu düşündürmelere kışkırtan bir şiirdir. Tarih, psikoloji ve siyasetin iç içe elmayı tatlandıran öz gibi verildiği şiirin en etkin kesitleri sonu dramatik nitelikler taşıyan ve okuru zihin felsefesi yapmaya teşvik eden şu dizeleri olsa gerek:  

Ölümden öteyi bıraktığımda geri

Ölümden öte köy yoktur diyenleri sermişim yerlere

Ve kollarımı açmışım

Gönlümden geçen kollarımı

Hoş geldiniz demişim ey yeniçeriler

Köyünüze hoş geldiniz

İşte kollarınız işte bacaklarınız

İşte etleriniz

İşte taa Pera’dan işitilen naralarınız

İşte Habil’in tadına erdiği yalnızlık

İşte Kabil’in kargaya yenildiği afra

İşte hoşafın suyu, işte kaldırdığınız kazan

İşte kanlarınız

Dönebilsin diye damarlarınızda hoyratça’

‘Ak toprağı kazmasını bilmeyen ben

Nerden bilebilirdim Habil’in içinde

İçimizde

Vardığı bir yoldur ölüm

Kendime çok gördüğüm ölüm

Habil’in intikam aşkıyla doğan o gün

Aşk ve kardeşlik

Bir yeniçeri ocağında

Top mermileri altında’

Şiirin özelde insanın kendi hallerini genelde dünya gerçeklerini verirken çok sesli örülüşü dikkat çekiyor. Anlatıcı kâh İkinci Mahmut oluyor, kâh Kabil oluyor. Vatan gerçeğinin konuşulduğu durumlarda epik bir karakter, ölüm ve yaşam gerçeğinin söz konusu olduğu yerlerde lirik bir kişilik ortaya çıkıyor. Her iki konuşma biçiminin aşk ve kardeşlik temelinde yükselmesi umulan, ethos ve pathosun aynı çeşmeden su içtiği bir söylem ırmağında çağıldadığı, yeryüzü binasına duyarlı bir tuğla işlevi görmek üzere dolaşıma sokulması esaslı etkiler doğuruyor. Bu sesler dolayımında, dıştan içe, içten dışa ve içten içe açtığı yollarda söylenen aşk ve kardeşlik türküsü olarak da okunabilecek bir şiir ‘Vak’a-i Hayriyye’. Nihayet bütün olup bitenlerin sonunda, olmakta olanın kendini tamamlamakta kararlı olduğunun farkında bir şair Muammer Yavaş. Belki okurda da bu farkındalığın oluşması adına çok katmanlı konuşmalar yapıyor olmalı. Belki konuşmalarında kişileştirme, benzetme, hatırlatma ve çağrıştırma, abartma, ironi gibi tekniklere sık müracaat etmesi farkındalık bilincini güçlendirme adınadır.  

(‘Aşk bir yeniçeri ocağı gibi kaldırıldı’) (‘Aşk ve yeniçeri / Gaflete hasret bıraktı devletimi’) (‘Kargalar ve top mermileri ortasında kalmışız’) (‘Kurtulmak için hurdacı naralardan’)

(‘Bu da neyin nesi / Ölmek de neyin nesi / İş midir şimdi bu’) (‘Ellerimdeki bu pıhtı / Habil’deki bu hırıltı’)

Şiirin kimi kesitlerinde İsmet Özel’in ‘Bir Yusuf Masalı’nın üslubunu hissettim. Daha çok bilgi içerikli, anlatımcı kesitlerde ise Ahmet Güntan’ın ‘Parçalı Ham’ şiirlerinin etkisini gördüm. Bu etkilerin bir bütün olarak şairin sesini güçlendiren dozda olduğu söylenebilir. Bir Muammer Yavaş şiiri olmuş diyeceğim. İlk şiirlerindeki belirsizlik ve muğlâklıkla birlikte kapalılığın dayattığı dolaylı konuşmadan radikal bir kopuşu işaret etmesi bakımından ‘Vak’a-i Hayriyye’nin şair adına ciddi bir girişim olduğu açık. Muammer Yavaş’ın bu açıklıkta Türk şiirine yol açtığı başka iyi şiirleri de var. O şiirleri kitap olduktan sonra bir bütün olarak değerlendirmek en doğrusu. Benim kanım bu yeni yolun yarına açık bir şiiri doğurmaya daha elverişli olmasıdır. Muammer Yavaş bu yolun yolcusu izlenimi veriyor.

‘Nerden çıktı bu ölüm

Ya şu kargadan üstünlük fikri

Bu da neyin nesi bu duygular

Ve Habil’e olanlar

Hangisi daha kötü ey Rabbim

Bu nasıl meydan

Yalnız Habil ve ben varız’

‘Ölümün iki tarafı gibiyiz onunla

Bu et meydanında yağmurda

İlk damla ile son damla arasında

İlk damladan uzak son damlaya yakın’

‘Üç yaşındaki şehzadesini öpmeden padişah

Mahmud-u Sani ve Karacehennem İbrahim Ağa

Topçu Kışlasına varmadı

Üç yaşındaki şehzadesini öptüğünde padişah

Yeniçeriler paramparça, yekvücut, Allaha vardı’

Reklam 2 Makale

Ali Celep

Şair-Eleştirmen

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Reklam 3 Yorum
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyicinizi Lütfen Kapatın!

Sitemizi Reklamlarla Fİnanse Ediyoruz Lütfen Reklam Engelleyiciyi Kapatın Anlayışınız İçin Teşekkür Ederiz.