Şiir Yazıları

Gonca Yılmaz Hatunoğlu’nun “Ağyar” İsimli Şiir Kitabına Değinmeler

Gonca Yılmaz Hatunoğlu’nun “Ağyar” İsimli Şiir Kitabına Değinmeler

Diğerinden neşet eden hangisi? Duygu ve düşünceler mi kelimeleri yönetiyor yoksa kelimeler mi duygu ve düşüncelerimizi?

20.yy şiir vadimizin önemli temsilcilerinden Cahit Sıtkı Tarancı kelimelerden yana tavır takınır.  Sözcüklerin duygu ve düşüncelerini yönettiğini söyler.

Ressam Degas’ın: “Çok güzel duygularım var, ama şiirde başarıya eremiyorum. Neden?” diye sorması üzerine, Mallerme, “Dostum! der. Şiir sözcüklerle yazılır. Herkesin duyguları, düşünceleri var, anlatmaya yetecek sözcükleri olsaydı herkes şair olurdu. Anlaşılmayan budur.”

Şair Gonca Yılmaz Hatunoğlu günümüz şiiri için duygu ve düşüncelerini anlatmaya yetecek sözcüklere malik olan kalemlerden. Yenisey Kitap Yayınları’ndan çıkan ilk şiir kitabı “Ağyar” bu yargının altını tamamen dolduracak nitelikte bir eser.

Reklam 1

Malarme o kadar haklı ki. Her insan duygulanır, düşünce üretir. Ancak hislerini, meramını anlatmaya yetecek kelimelere sahip olan, bu kelimelerle insanda farklı dünyaların kapılarına anahtar olabilen kaç insan var? İşte şiir tam da bu noktada var. Şiir şairden doğar.

Hatunoğlu, etrafını cami ağyarını mani üslubunca şiir sanatının hakkını teslim eden gayretiyle bu mecrada kendisine gerçek anlamda “şair” diyebileceğim isimlerin başlarında yer almaktadır.

Bir sanat türü olarak, otoritelerce çok çeşitli tanımlara tabi tutuladursun şiir, benim hakikatim olarak altını ısrarla çizdiğim şudur:

Şiir asla kişilerin kendini tatmin etmek üzere belli belirsiz bir düzenle ritim tutturduğu ve alt alta getirip oluşturduğu gürültülü bir söz yığını değildir.

Şiir söz çöplüğü değil; deniz köpüğüdür. Şiirin en belirgin özelliği bir ruha sahip olması ve  bir ruha dokunmasıdır. Hatunoğlu’nun şiirini okurken ruh bu esintiyi derinden hissediyor.

Şiirin bilinen kalıp ve ritüellerinin dışında kalemini serbestçe oynatan Hatunoğlu’nun şiiri baştan sona kelimelerine ruh veren zengin imge ve çağrışımlar, hayal ve tasavvurlar, benzetmeler, müzikal ritim ve yeniliklerle örülmüştür. Bu özelliği daha kitabının kapağında, şiir deryasına bir ön adım olarak yansıtır şair:
“Bavulu olmayan çocuklar, bir ağyar kuş oldular.”

İmge ve çağrışımlarla dolu az sözle çok anlam ifade etmenin arayışında olan şairin bunu başardığını rahatlıkla söyleyebiliriz. “Ağyar” hacim olarak da böyle. Seksen sayfalık kitabın hacmi küçük; tesiri büyük.

Jean Cocteau’nun deyimiyle ne masayı anlatacak diye masa sözcüğünü kullanır şair, ne kuşu anlatacağım diye kuş sözcüğünü; ne de aşkı anlatacağım diye aşk sözcüğünü. Şair, vermek istediklerini anlam katmanları arasında eritiyor.

Konu başlıkları, tema olarak neler var diye kitaba baktığımızda, diyebiliriz ki hayatın bizzat kendi ruhundaki yansımalarını aksettiriyor şair:

Aşk, umut, memleket, tarih, çocuk, devran, hüzün, insan, mevsimler, at, tabiat, hasat ve dua…

Bir türbenin içinden geçerken ruhundaki mistik yolculuğu şöyle resmediyor şair, Türbedar adlı ilk şiirinde:

Aşina bir şarkı uçuşuyor havada
Çalınıyor heybemizdeki yıllar.
Açıyor eski değirmenin kapılarını
Eski mihmandar!
Karanlık sokağın kesik ışıklarından
Kanıyor yüzüm
Biraz bende
Biraz kınalı çiçekte açıyor hüzün!
Geçtiğim gölgeli avlulardan
Güvercin besliyordu maksem kurnalar…
Işık filizinde kaldı
Kubbelerden sızan;
Güneşin soldurduğu yıldızlar.
….
Bühtan ettim aşka
Yeşil örtüler, kafesler…
Kifayetsiz dualarla
Ve kehribarı kendine saplı
Bir hançer kadar dindar…
Ben paslı kapılarını
Paslı miftahlarla açamayan türbedar!

Kelimelerle resim çizme kitap boyunca akıp gidiyor  şairin şiirinde.
Bir ressamın ince fırça darbeleriyle, memleketi olan ve yazıldığı dönem çokça ses getiren Karaköse( Ağrı) şiirinden bir kesitle duygularını şöyle resmediyor şair:

Ben Karaköse
Dağların yaslandığı en yüce omuz
Ben sonsuz akan Murat
Ben yıldızlara Kılavuz!
Ben iklimime inat;
Bereket getiren nehir,
Ben gözleri buzdan şehir.
Ben hep Hayyı bulan sokak sokak
Ben İshak Paşa gibi asil ve yorgun
Ben Tutak’ta sığınmış bir çocuk gibi
Sevimli ve sıcak
Ben Doğubeyazıt’ta Mem û Zin’e adanmış vuslat
Ben Patnos’ta divanı olan bir köy
Taşlıçay’da motifleri ahenkli bir kilimim
Diyadin, benim hep kaynayan yüreğim.
……
Ben Karaköse
Öteki, öksüz, kar ve buz
Güneş benim üvey yakınım
Ve hep küs.
Ben yoksuluyum dalında meyvelerin
Zenginiyim içime düşen çığlıkların
Ben bacalarda tüten helal ekmek kokusu
Bir soba etrafında;
Yüreğini çözmüş insan uykusu…

Çocukluğun eskisi gibi kalmadığı, çocukluğun sokakta mutlu yaşanmadığı, içindeki küçük kızın bu deme ilişkin dizlerindeki acıyı okuyucuya da sızdırıyor Eski Çocuk şiirinde:

Tanrısızlarin Tanrıya yaklaştığı bir vakitti
Çayım bitti…
Gideyim diyorum
Sokakta çocuklar oynayamayınca
Acıyor berelenen dizlerim.
….
Ama affetsin beni!
Pahalı diye alamadığım
İçinden bulutlar geçen
O cümle mevsimlerim…

Yanından geçtikleri, tarihle yoğrulup yüreğinde iz bırakıyor şairin. Eski Meydanın Islığı’nı şöyle yansıtıyor:

Sahaf amca!
Neden eski kitaplar satıyorsun?
Okundu onlar!
Yazıldığı gibi, binbir ilhamla
Tarihçileri, tahrikcilerden ayırmadı mi
Demokles’in kılıcı altında
Tahtlarında oturan hükümdarlar?
İdea’nın mağaralarından çıkıp
Şövaleli tuallerine aşkı çizmedi mi
Aşkın rengiyle boyananlar?

Bahaettin Karakoç’un kitabın arka kapağında dile getirdiği gibi Gonca yılmaz Hatunoğlu’nun şiiri düşünce ağırlıklı, duygu yoğunluklu, kısa soluklu minyatür şiirler. Sırtını resme, özünü felsefeye, sesini lirizme yaslayan şiirler.

Her şiiri birbirinden değerli, her birine ayrı sayfa açmayı ve daha detaylı bir tahlile tabi tutulmayı hak eden ancak takdir edenleri yormamak adına kısaca değindiğim “Ağyar” şiir kitabının okurun gönlünde hak ettiği teveccühe mazhar olacağına inanıyor, değerli  şair Gonca Yılmaz Hatunoğlu’na şiir yolunda hayırlı yolculuklar diliyorum.

Fuat Oskay 

Reklam 2 Makale

Fuat Oskay

Eğitimci-Yazar

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Reklam 3 Yorum
Başa dön tuşu