MODERN EPİK BİR DESTAN ÖRNEĞİ: 7 EPİK FİGÜR &NABIZ VURUŞLARI
BÜNYAMİN GÜREL
“Elbette somuta inmelisin korkunç
Bir öfkeyle
İn masa başı şiirlerden maden ocaklarına
Koşarak çarparak surat asarak”
“Kalk ve halkın savunulmaya değer bir varlık olduğunu söyle”
Hayal kurma şiir yaz”
Mustafa Nurullah Celep’in 3. Şiir kitabı 7 Epik Figür & Nabız Vuruşları Okur Kitap etiketiyle 2018 Ekim ayında okur karşısına çıktı. Mustafa Nurullah Celep kendisini Türk edebiyatına adamış yılmaz bir edebiyat emekçisi. Şair ve eleştirmen. Şu sıralar daha çok eleştirmen kimliğiyle gördüğümüz Celep, kendi kurduğu “Poetik Haber”, “Eleştiri Haber” ve şimdilerde “Elestirel.net” adlı internet sitesinde edebiyat ortamındaki karmaşadan uzakta, bağımsız bir duruş sergiliyor. Yıllardır edindiği edebi birikimi eleştirmen kimliğiyle Türk edebiyatına önemli bir katkı olarak sunmaya devam ediyor. Bıkmadan, usanmadan yazınsal bir mücadele sergiliyor. Bazen dingin bir tonda dile getirirken bildiklerini bazen de oldukça yüksek ve sert bir ses tonuyla haykırdığına şahit oluyoruz onu. Celep’i bu denli yüksek tonda konuşmaya zorlayan şeyleri tahmin etmek zor değil. İyisi mi biz Celep’in şiirleri üzerinden onun sert sözler söylemesine sebep olan hususları konuşalım. Mustafa Celep şiirinin bize neler söylediğini/hissettirdiğini anlamaya çalışalım.
Evet, kitap Merhum babası Hafız Ahmet’e ithaf edilmiş. Bir Hafızın oğlu Celep. Bu toprakların mayasını teşkil eden bir gelenekten geliyor. Ancak Celep geleneği aşmış. Son yüzyılın bütün şiir akımlarını, okullarını hafız gibi hıfzetmiş, hatmetmiş, içselleştirmiş. Kafasında bir Türk şiiri kütüphanesi gezdiriyor, gönlünde bir şiir ırmağı çağlıyor. Hafız Ahmed’in oğlu olarak Türk şiirini kutsal metinleri hıfzeder gibi hıfzediyor.
Kitap iki bölümden oluşuyor: 1. Bölüm: 7 Epik Figür. 2. Bölüm: Nabız Vuruşları…
1. Bölümde 7 şiir var. Bunlar: Hafız Ahmet’in Oğlu, Dadaloğlu, Battal Gazi, Köroğlu, Deli Dumrul, Yunus Emre ve Karacaoğlan şiirleri.
7 Epik Figür Celebin hayatındaki 7 kahramanı, 7 rol modeli ifade ediyor.
1. Kahraman: Baba Hafız Ahmet.
“Ben Hafız Ahmet Celep’in oğlu
Hafız Mustafa Nurullah Celep
Ekmeğini suya ıslatıp banan bir babanın oğlu.”
Peki kimdir bu Hafız Ahmed’in oğlu?
“evde sokakta kitaplığımla
Halkı anlama çabasındayım” diyen şair özneden başkası değildir.
Fakat halkı anlamak göründüğü kadar kolay değildir. Çünkü halkın bizatihi kendisi halka yabancıdır.
“memurin zümresini
ben halkım diyemeyecek kadar
İşlerine tapar buldum”
Celep, halkı anlama çabasını ısrarla sürdürürken halkın ve halka hükmedenlerin tavırlarından da mustarip bir adamdır. Celep, halkla beraber, halka rağmen halkçı bir adam görünümündedir.
Çünkü halkı savunuyorsan, halkı anlamak istiyorsan halka tepeden bakmayacaksın. Halk gibi yaşayacaksın. Çünkü o “ekmeği suya banıp yiyen” bir halk adamının oğludur. Hafız Ahmed’in oğludur.
“Halkı Allah ile birlikte düşünüyorsan
Ekmeği suya banıp yemeyi bileceksin”
Yüzü halka dönük bir halk adamı olan Celep, eline Dadaloğlu’nun kılıcını alır, atına biner ve zalim düzene meydan okur:
“Yıltık yatalak yalaka yüzlerin o mülevves ağzını
hem üstelik
sarsalayarak parçalayarak hırpalayarak
Duasını alacağım anacığımın koşarak ve haykırarak
Denizleri devlet cesetleriyle dolduracak
Devlet cesetleriyle solduracağım.”
“Her zaman koyağa düzenbazlar yağıyor
Hırsızlarla doldu benim memleketim
Her zaman koyağa hep kaltaklar yağıyor
Arsızlarla doldu benim memleketim.
Her zaman koyağa pazarlıklar yağıyor
Çarşı mezat yeri benim memleketim”
Battal şiirinde günümüz siyasi meseleleri üzerine Battal’ı konuk eder; yakılan, yıkılan İslam şehirlerini kurtarmanın derdini duyar. Akif’i konuk eder sonra şiire;
“Şiir kavradığım bir taş kadar
Gerçek bir şeydir” deyiverir.
Mustafa Celep somut bir şiire inanır. Şiir ona göre bir konuşmadır. Sade dolayımsız bazen. Bazen de sert ve somut bir başkaldırıdır.
O Mecnun ya da Ferhat olmayı değil Köroğlu olmayı tercih eder hep.
“Ferhat değilim
değilim mecnun amma
Köroğluyum sevgilim”
Dünyaya büyük sözler söylemek için gelmiştir Celep.
“Gözlerindeki asılı kalan hayata çarpıp durur sözlerim
Korkma sönmez gözlerindeki dünya”
“Dünya bir kelimedir”
“Dünya yazılacak bir yerdir”
“Kelimelerimi geri istiyorum dünya heyyyyyyyy
Sana büyük ve haddimi aşan
Sıkı sözler getirdim”
“Köroğluyum ben dizginlenemez bir duyarlık ustasıyım
Heyheylenirim dayanılmaz bir güzellik karşısında
Dünya yaşanacak bir yer değil bakılacak bir yerdir”
Celep kahramanlarını günümüz dünyasına getirir. Onlarla özdeşleşir. Onların gözüyle bakar günümüze. Ve zamanı ve mekânı onların gözleriyle yeniden günceller. Ancak bu tarihi kişilerin, kahramanların tanıklıklarında nereden nereye savrulduğumuzun, adalet, refah, inanç, ahlak gibi kaybettiğimiz yüce değerlerin hüznünü duyarız. Bu anlamda epikten liriğe doğru bir duygu geçişi yaşarız. Ancak bu duygu geçişi çok uzun sürmez. Çokça tekrarlanan güncel, popülist, siyasi meselelerin, Türkiye panoramasının sert gerçekçi görüntüleri arasında kaybolur.
Antikapitalist, antiemperyalist, anti-liberal, anti-modernist, anti-konformist, anti-sekülarist bir Müslüman şairin öfkesine tanık oluruz dizelerde.
“sizin makinalara kulluğunuzu onaylamıyorum”
…
“köroğlu bu, savaşın tam ortasından seslenir
Uyumsuz göçebe ve yapayalnız bir köroğludur bu
Hayalperest değil hayatperesttir.
…
“Köroğluna göre dünya darası alınmamış bir öfke
Devrime inanmış bir intikamdır”
Mustafa Celep eline bir kamera almış bizi Türkiye’nin sokaklarında dolaştırıyor. Ama bir kamera sessizliğiyle izlemiyoruz görüntüleri. Çığlıkları, bombaları, zulümleri yoksul halkın acı gerçeklerini. Şehit yakınlarını, yoksul şehit evlerindeki dramları. Türkiye’nin gündeminde dolaşıyoruz. Dünya gündemi onun için sırasıyla Türkiye, İslam coğrafyası ile alakalı olması bakımından bir değer arz ediyor.
“alnında serapa çatlayan bir attır Türkiye”
“bana burada Türkiye aydınlık bir pazartesidir”
“Kanımı kaynatıp durma sevgilim
Telefonlar kesildi ödenecek fatura
Türkiye’yi sevmenin faturası ödenecek”
Celep, Neo- Epik/Popülist Şiirin ve Sağlam Şiir’in zirvelerinde en somut görünümüyle karşımızdadır. Yoruma açık olamayacak kadar açık, keskin ve nettir sözleri. Ancak bu kelime ustası şairin dizelerinde gölgeye, hayale imkân verecek dizeler okumak da okurların hakkı olsa gerek. Celep çok öfkeli. Tahammülü yok oyalayıcı sözlere. Bu yüzden doğrudan söylüyor söyleyeceğini. Bu onun şiir anlayışından kaynaklanıyor elbette. Bunu da dizeler arasında apaçık dile getiriyor:
“Bana yalan yanlış sözlerle gelmeyin süslü püslü yaldızlı
Belirsiz soyut zırva saçma sapan şeylerle
Ama sapan taşlarının anlamı üzerine konuşabiliriz”
“Battalla ben yoksulluğun müziksel sesiyiz burada
Hayallerden geçilmiyor günümüz şiiri”
“kanını ortaya koyamıyorsan şiir yazma”
“Bırak bu işleri
Kanını kaynatmıyorsa şiir”
Ancak bence kendisini sınırlandırıyor Celep böyle davranarak. Geçmişte güzel, nitelikli imgeci, lirik şiirler yazmış bir şairi sanatın bütün olanaklarından yararlanan, hayali de hakikat kadar benimsemiş ve hayalin hakikati anlamadaki yol göstericiliğinin ayırdında bir şair olarak da görmek istiyoruz yer yer.
“sanat hakikatı anlamayı öğreten bir yalandır” diyen Picasso’nun sözlerini hatırlatıyoruz Celep’e. İnsanın gerçekliğin çirkin yüzüne tahammül edemediği için sanata sığındığını hatırlatıyoruz. Sanatın güzelliği arayış olduğunu hatırlatıyoruz. Çirkinliği betimlerken de güzelliğe kapı aralanması gerektiğini hatırlatıyoruz. Şairin somutu düş kazanında eriterek ona bambaşka bir biçim veren olağanüstü gücünü hatırlatıyoruz. Şairin bir istiareler büyücüsü olduğunu, kâşif olduğunu ve her şeyde çirkinlikte bile saklı güzellikler gören gözleri olduğunu hatırlatıyoruz. Zaten var olan çarpıklıkları dile getirmenin şiir diline değil habercilerin diline daha çok yakıştığını hatırlatıyoruz. Şairin bilinmeyeni bilen, görülmeyeni gören, fark edilmeyeni fark eden; bilen, gören ve gösteren bir kâşif olduğunu hatırlatıyoruz.
Bu anlamda Neo- Epik Şiirin, Popülist şiirin bazı olumsuz ve yetersiz yönlerini vurgulamak istiyoruz. İçli ve usta bir kalemin benimsediği şiir görüşünün onun önünü kesebilecek, şiirini budayabilecek bir yönü olduğunu hatırlatmak istiyoruz. Ve bu anlayışın ancak fikir yazılarında daha çok işe yarayacağını vurgulamak istiyoruz. Şairin gündemin sıkı takipçisi olmasının handikaplarını hatırlatmak istiyoruz. Şairin gündemi olduğu gibi aktarırken dizelere şairden çok popülerin peşinde bir haberciye dönüşebileceğini hatırlatmak istiyoruz. Şairin “gündemin dışında, yaşamın içinde” olması gerektiğini hatırlatıyoruz. Şair gündemin peşinde olan değil gündemi yaratandır. Gündemi oluşturanların canı cehenneme. “Şair gündemüstü adamdır” demek istiyoruz. Celep’in mevcut düzene meydan okumasını, adaletsiz sistemi eleştirmesini çok değerli bulmakla beraber bu öfkeli çabasını şiirinin merkezi haline getirmesini, şiirini gündeme kurban etme pahasına lirik damarlı, imgeci şiir ağacını budamasını onaylamıyoruz. Çünkü Türk şiirinin merkezi lirizmdir. Popülist şiir tercihi zaten her şeyin tüketim nesnesine dönüştürüldüğü bir çağda yanlış bir tercihtir. Şiiri tüketen, şiiri de bir tüketim nesnesine dönüştüren bir tercihtir.
Şairlerin -tam da bu yüzden- tüketilemeyen sözler söyleyerek insanlığa umut ve güzel bir gelecek öneren sözler söylemesinin tam vaktidir diyoruz.
Yer yer lirik ve yüreğe dokunan dizeler de yer alıyor kitapta. İşte o vakit Celep’in şiiri kanatlanıyor ve içli dokunuşlarla lirik bir şiir şöleni yaşatıyor bize:
“Oğulluktan sessizce ayrılan adamların türküsüdür bu
Kurşun izli belalara ramak kala karasularda
Bir oğul yuva kursa da babasının ruhunda
Sarp yokuşta tökezleyip durarak
Çatılan kaşları gibi memur çocuklarının
Kıyıya vuran çocuk ölülerine bakıp hırçınlaşarak
Elbette oğulluktan ayrılacaktır.”
“Beri gel Deli Dumrul
Tandırlı zamanlar yok artık
Metaller çağındayız köksüz imajlar, görüntüler çağında”
“Baba yunussuz kalıyorsa o ev
Koyu karanlık bir evdir
Evde yunus okunmuyorsa ölü”
“Bir kadın hissiz kalıyorsa yunussuz olduğundan
Bir adam sevgisiz kalıyorsa yunusu bilmediğinden”
Esasen Celep’in epik duyarlığını ortaya çıkaran besleyen şeyin ondaki gizli, derin lirik bir damarın varlığından kaynaklandığını düşünüyorum.
Yüreğinin coşkunluğunu dile getirmeye uygun bir yaşam imkânı bulamamış, zorlu hayat koşullarının çıkmazlarında mücadele etmek zorunda kalan kırgın, öfkeli bir şair görüyorum şiirlerinde.
Geçim kaynağını kitap editörlük hizmetleri vererek sağlıyor Celep. Tek gelir kaynağı bu. Zorlu bir hayat mücadelesi veriyor.
Buna rağmen kuşağının bazı şairleri gibi konjonktürel davranmamış biri o. Milli duyarlığını akçeye dönüştürmemiş. Akif’i, Yunus’u, milli kahramanlarımızı şiirlerine bu kadar güzel içselleştirerek aktaran birini görmedim. Sözde yerlilik ve milliliği ağzından düşürmeyen ama özde ise sadece kültürel iktidarın olanaklarından nemalanmaya çalışanların tertiplediği kıymeti kendinden menkul etkinliklerde boy gösterirken göremiyoruz Celep’i. Bir Türkiye sevdalısı şairken köşesinde zorlu hayat koşullarıyla mücadele halindeyken, kıymeti bilinmemiş bir şair olarak tevessül etmiyor vitrinlere, toplu fotoğraflara.
Dürüst eleştirmen kimliğinden ötürü hatta dışlanıyor, görmezden gelinmeye çalışılıyor emekleri. Şu sıralar Türk edebiyatının en çok ihtiyaç duyduğu eleştiri dalında en üretken isimlerden biri o. Fakat o yerli ve milli duruşunun sermayesini yemek isteyen çağdaşlarından asil duruşuyla elbette ayrılıyor. Zor bir yolu tercih ediyor Celep. Yalnız başına yürümeyi tercih ediyor. Böyle bir memleket sevdalısı şair ve eleştirmen başka bir ülkede yaşasaydı elbette bağrına basardı o ülkenin sanata ve edebiyata kıymet veren yöneticileri. Ancak Sakarya Karasu’da mütevazı bir hayat süren bu Türk edebiyatı emekçisi şairin kendi şehrindeki şiir etkinliklerine bile davet edilmemesi büyük bir ayıp olarak yeter anlayana.
Dünyaya hâkim olan lanet kapitalizmin, tüketim toplumunun içinden sisteme meydan okuyan bir başkaldırı şiiri yazıyor Celep. Mehmet Akif’in realist damarını benimsemiş bir şair olarak dünya şiir ediminden de yararlanan bir şair olarak bazen Amiri Baraka’nın, Allen Ginsberg’in, Walt Whitman’ın gür haykırışını, isyankâr ve dolayımsız sesini işitir gibi oluyoruz Celep’in şiirlerini okurken. Ancak Celep’i onlardan ayıran yönü onun kahramanlarının yerli ve milli oluşu. Dolayısıyla Yunus’a, Dadaloğlu’na, Deli Dumrul’a, Battal’a, Köroğlu’na yaslanması. “Eğer bu figürler günümüz Türkiye’sinde yaşıyor olsaydı ne söylerlerdi?” sorusunun cevabını arıyor Celep şiirleriyle. Ve bu yüzden modern epik bir destan örneği olarak edebiyatımızdaki yerini alıyor 7 Epik Figür &Nabız Vuruşları.
Tebrik ediyorum…
Bünyamin Gürel
16 0cak 2021
Antalya