Hikâye YazılarıKöşe Yazarları

Mustafa Kutlu’nun ‘Lunapark’ Hikâyesi Üzerine

Mustafa Nurullah Celep, Mustafa Kutlu'nun 'Lunapark' hikâyesi üzerine yazdı...

MUSTAFA NURULLAH CELEP

[Lunapark, Mustafa Kutlu] [Dergâh, Sayı, 317] [2016]

Lunapark’ta bir tek terlik. Kırmızı naylon, yan yatmış. Bir tarafı yanmış kıvrılmış. Bu terlik eşinden ayrılmış. Bir çocuk terliği. Sekiz on yaşlarında. Ben diyeyim kız çocuğu. Sarı püskül saçlı, iri yeşil gözlü. Gülünce gamzeleri görünüyor.

Bir de beyaz dişleri.

Çocuk sevimli, bütün çocuklar gibi.

Reklam 1

Peki ya Lunapark!

Bu nasıl Lunapark?

Kaydırak yanmış, kararmış. Salıncakların zinciri kopmuş. Çarpışan arabaların yarısı kaybolmuş. Kum havuzu feryat ile kumunu sağa sola savurmuş. Atlıkarınca dönmüyor. Atlar sakatlanmış. Sakat atları vururlar. Ağaçlar kavrulmuş.

Çiçekler, kelebekler alıp başını gitmiş.

Gökyüzünde bir grup balon. Sarı, yeşil, kırmızı. Yaşlı gözlerle Lunapark’ta çocuk arıyor. Bu Lunapark’tan vebanın nefesi geçmiş olmalı. Çocuklarını kaybeden park kederle kendine bakıyor. Ben artık yaşamam diyor.

Gökyüzünde uçaklar. Bulutlara deliyor, mavi atlas semayı alev kanatları ile tutuşturuyor. Evler gözleri oyulmuş, kaburgaları kırılmış, birbirinin üstüne yığılmış birer mezar taşı. Bu harabe sokaklar artık ne ağıt ister ne de gözyaşı.

Sözün bittiği yer diyorlar hani.

Bitsin madem söz bu kadar düşmüş ise. Yine de biz hançeremizi yırtarak feryat edelim. İlencimiz varacağı yere varır diye bekleyelim.

Ulan alçaklar hastaneleri vurmayın.

Çocukları öldürmeyin.

Allah belanızı versin.’

Guy de Maupassant, “Yazarın Amacı Nedir?” adlı metninde “Ciddi bir yazarın amacı bize bir hikaye anlatmak, bizi eğlendirmek ya da etkilemek değil; düşündürmek, olayların derin, saklı anlamlarını kavramlarımızı sağlamaktır.” der.[1] Maupassant, hikâye yazarının amacına düşündürmek olduğunu ifade etse de biz kurgu ve gerçekliğin ustalıklı bir biçemde şekillenişiyle birlikte, Kutlu’nun ‘Lunapark’ adlı bu kıpkısa hikayesinde, Poe’nun da vurguladığı ‘tek etki’ kuralının, tüm seçikliği ve sarsıcılığıyla gerçekleştirildiğine tanıdık olduk, Dergâh’ın Ağustos sayısının son sayfasında.[2]

Ben bu konuda, tek etki hususunda, Henry James gibi düşünüyor, yazarın mizacına uygun hikâyeyi şekillendirmesi gerektiğini söylüyorum. İşte Kutlu da alışık olduğumuz o “konuşur gibi” yazan anlatım biçimlerinin mükemmel bir kısa hikâye örneğini çıkarıyor ortaya, Lunapark’la. Ne diyordu Henry James, kulak verelim:

“Okurların büyük çoğunluğu ‘Beni avut, eğlendir, ağlat, düşündür ya da hayal kurdur bana’ diye seslenirken ciddi bir eleştirmen, şöyle der yazara: ‘Mizacına uygun, sana yakışan bir üslupla yaz ki mükemmel bir metin çıksın ortaya.’”[3]

Bana göre Kutlu, Lunapark adlı kıpkısa hikâyesinde, mizacının da ötesine geçmiş, hikâye dilinin ‘doğrudan’ anlatımının en uç noktasına varmıştır.

Lunapark, sözün bittiği yerden başlıyor anlatılmaya.

Sözün bittiği yer neresi?

Gökyüzünden uçakların küçücük bedenlere ve oyun yerlerine bombalar fırlattığı savaş sonrası mekânıdır betimlenen, Lunapark’ta.

Savaştan zarar görmüş nesnelere yönelik seçik bir algıyla birlikte görülen, tanık olunan ruh hâli, çocuğun masumiyet içeren dünyasının uçaklar tarafından karartılmış bir fotoğrafı sanki. Kısa tasvir cümleleri, çağrışıma açık ve atmosfer içeren ruhsallığıyla savaşın soğuk yüzünü gözler önüne serer.

“Kaydırak yanmış, kararmış. Salıncakların zinciri kopmuş. Çarpışan arabaların yarısı kaybolmuş. Kum havuzu feryat ile kumunu sağa sola savurmuş. Atlıkarınca dönmüyor. Atlar sakatlanmış. Sakat atları vururlar. Ağaçlar kavrulmuş. Çiçekler, kelebekler alıp başını gitmiş.”

“Kutlu, mizacının da ötesine geçmiş” dediğimiz şey, hikâyenin son cümlesinde açık ediliyor. Bu ne bir ağıt ne ironi ne de gözyaşıdır; bu bir öfke kabarması, alnında ‘V’ damarının belirmesi, tek cümleyle bir tepki çavlanı, bir anlamda da Poe’nun ‘tek etki’ kuralının tüm vuruculuğu ve sarsıcılığıyla son cümlede yoğuşmasıdır:

“Ulan alçaklar hastaneleri vurmayın.

 Çocukları öldürmeyin.

 Allah belanızı versin.”

Bu satırların yazarı olarak bugüne kadar yüzlerce ‘kıpkısa öykü’ okudum, onlarca ‘modern öykü teorisi’ hatmettim ama Kutlu’nun bu hikâyesi kadar insan zihninin ve duyarlığının kılcal damarlarına kadar etkili, bir hikâyede odaklanma ânına bu kadar yoğunlaşan başka bir final cümlesine tanık olmadım…

Bir de bugünün modern kısa öykü yazarlarının steril, soyut, flu, belirsiz metinleriyle mukayese edelim Lunapark’ı?..

Diğerleri çokça zararsız, enez, zayıf, edilgin ve ‘estetik’ kalmayacak mıdır?..

Mukayese edelim mi, söz edilmeye değer mi Lunapark’ın yanında?..

Etmeyelim!.. Söz uçar yazı kalır.

Lunapark, duyarlığı kanatıyor, sözü kalbinden vuruyor.

Geleceğe kalır.


[1] Guy de Maupassant, “Yazarın Amacı Nedir?” Hikâye Sanatı Üzerine Yazılar, çev. Armağan Kırışman, Pan Yay., Kasım 2009, İst.

[2] Mustafa Kutlu, “Lunapark”, Dergâh, S. 317.

[3] Hikâye Sanatı Üzerine Yazılar içinde.

Reklam 2 Makale

Mustafa Nurullah Celep

haberedebiyat.com Genel Yayın Yönetmeni & Edebiyat Eleştirmeni-Kitap Editörü

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Reklam 3 Yorum
Başa dön tuşu