Hikâye Atlası

Adaletin Kokusu | Hümeyra Bedir | Hikâye Atlası

HÜMEYRA BEDİR                                                             

ADALETİN KOKUSU 

“Zamanın da bir kokusu vardır; dün senin karanlıkta hissettiğin koku zamanın kokusuydu. O koku ancak bir şehir batmaya başlayınca duyulur” diye başladı sözlerine psikiyatrist.

Bu sabah gelen hastasının anlattıklarını aklından çıkaramıyordu. Saat gece üçtü. Kanepesine uzanmış sadece o kızı düşünüyordu… Yemyeşil gözleri vardı. Sanki birer zümrüt. Gür ve turuncu saçları bir güneşin batışını andırıyordu. Karşımda otururken narin ve ince parmaklarını ovuşturuyor, utancından yüzü kızarıyordu. Onu biraz rahatlatmak için “bir şeyler içer misin” diye sordum. “Hayır” dedi. “Peki, bir şeyler anlatmak ister misin?” dedim. Sustu. Çekingen bir hali vardı, konuya nerden gireceğini bilemiyordu sanki. 

Uzun bir sessizliğin ardından “biliyor musun benim bir evim yok, bir ailem de…” dedi. Ona önce annesini sordum. “O elbet bir gün geldiğinde, herkesin yatacağı bir yatakta uyuyor” dedi. “Peki, baban?” dedim. “Bilmiyorum, beni evlendirdikten sonra bir daha görmedim” dedi ve sustu. Her susuşunda sanki bir daha konuşmayacak sanıyordum. O kadar içli ve o kadar hüzünlüydü ki…

Reklam 1

“Kaç yaşındasın?” diye sordum. “17 yaşındayım” dedi. “17 mi?” Şaşkınlığımı gizleyemiyordum. 17 yaşında ve evli. Ona hayretle sordum: “Bu yaşta nasıl evlendin?” 

“Babam bir köy çobanıdır. Annem öldükten sonra tekrar evlendi. Ben ise, o evde onların hizmetçisinden başka bir şey değildim. Babam fakirdi. Köyün zenginlerinden olan bir adama verdi beni 8 ay önce. Benden 20 yaş büyük bir adama…”

“Peki, sonra ne oldu?”

Sustu, birden gözleri doldu… Ağlamamak için kendini sıkıyordu. “Sonra köyden ayrılıp beni buraya getirdiler, kendi evlerine. 5 tane çocuğu vardı. En küçükleri benimle yaşıttı. Eve geldiğim de onlar da şaşkındı. Babalarına içten içe kinlilerdi. Ben daha bir çocuğum ve benden annelik yapmamı beklediler. Ben anne olmak ne demek bilmiyorum, nasıl annelik yapabilirdim ki. Söyleyin bana, nasıl? “

Gözlerinden yaşlar dökülüyor, ağlarken anlatmaya devam ediyordu. “Eve geldiğim günün gecesi evden kaçma planları kuruyordum. Gece herkes uyuduktan sonra kendimi İstanbul’un tenha sokaklarında buldum. Nereye gidecektim, ne yapacaktım bilmiyordum. Ne gidebilecek bir yerim, ne de beş kuruş param vardı. “

Artık gözyaşlarını tutamaz hale gelmiş, gözlerinden sicim gibi yaşlar akıyordu. Kendini tutamıyordu. Ona bir bardak su ve peçete uzattım.  Yemyeşil gözleri gittikçe kızarıyordu. “O halde nereye gittin, nerde kaldın?” diye sordum merakla ve şaşkınlıkla. Uzun bir süre sustu. Sanki sözler boğazında düğümlenmişti. O, sessizliğin ardından tekrar konuşmaya başladı: “O gece boş bir banka oturdum. Soğuktan tir tir titrerken gecenin bir yarısı sokakta yürüyen o adam…” dedi ve hıçkırarak ağlamaya başladı. Bense içimden dua ediyordum. Bu hikâyenin sonunun tahmin ettiğim gibi bitmemesi için.

 Sandalyemden kalkıp onun yanına oturdum. O güzel saçlarını okşamak için ellerimi uzatıyordum ki, kendisini geri çekti. “Hangi adam? “ diye sordum ona. Ağlarken nefesi kesiliyor, konuşmakta güçlük çekiyordu. Hıçkırıklarının arasında “bana tecavüz etti “ dedi usulca başı önünde. Ağlamaya devam ediyordu.

Biraz daha ağlasa kendi hıçkırıkları arasında boğulacaktı sanki. Onu balkona çıkardım. Biraz sakinleşti. Sürekli elleriyle yüzünü kapatmaya çalışıyor, utanıyordu. Ona “neden yüzünü gizliyorsun? ” diye sordum. “Çünkü çok utanıyorum “dedi. “Utanması gereken bir insan(!) varsa o da sen değilsin.“ Gözlerimin içine baktı. O küçücük kızın gözleri, sözlerinden daha ağır şeyler anlatıyordu. 

Anlatmaya devam etti. “Ondan sonra beni öldürmek istedi. Elinden kaçmayı başardım bir kuytu köşeye saklanarak hıçkırıklarım arasında boğulup gidiyordum. Aklıma polise gitmek geldi, hemen karakola gittim ama hem çok utanıyordum hem de çok korkuyordum. Çünkü benim kimsem yoktu. Polis ağabeye her şeyi anlattım. Kimin kimsen yok mu kızım dedi. Yok dedim. Peki, bir kanıtın var mı dedi? Bir kanıt… Söylesene bana ne kanıtı gösterebilirim onlara.” Anlatırken ağlamaya devam ediyordu. Hıçkıra hıçkıra ağlıyor, ne yapacağımı bilemiyordum. 

Sadece “peki sonra…“ diyebildim. “Sonra ne mi oldu dersin? Ben sadece tecavüz edilen bir kız olarak kaldım, çünkü elimde bir kanıt yoktu…”

Psikiyatrist düşünürken saatin 5 olduğunu farkına varmadı. Hemen yazısının başına geçti ve şu sözleri yazmaya başladı. 

Dün o kızın karanlıkta hissettiği koku adaletin kokusuydu. Ve o koku bir kız çocuğu konuşmaya başladığın da duyulur…

Reklam 2 Makale

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Reklam 3 Yorum
Başa dön tuşu