Şiir DeyinceKöşe YazarlarıŞiir Yazıları

Deneysel Şiir Üzerine Yazdı Ali Celep…

Ali Celep

Murat Üstübal’ın ‘Bir makineye İşlerlik Kazandırabilmenin Beş yolu’ Adlı Şiiri Üzerine

       Murat Üstübal’ın ikisi şiir biri eleştiri olmak üzere bugüne kadar üç kitabı yayımlanmış.  2008 yılında okurun dikkatine sunulan ‘Huyname’ şairin ilk kitabıdır. Hemen ardından 2009’da ikinci şiir kitabı ‘Kırbozumu’ ve 2010 yılında eleştiri alanında ödül de almasını getiren ‘Dirim Kurgu’ adlı kitabı yayımlandı. İlk şiirinin 1989’da okurla buluştuğu dikkate alınırsa ve şairin de 68’li olduğu bilgisiyle birlikte, şairin yirmi yılı aşkın bir süredir şiire emek verdiğini, öte yandan ilk şiir kitabını kırklar kapısına vardığında çıkardığını söyleyebiliriz. Bu şu da demek oluyor ki kitap yayımlama bağlamında yoğunlaştığı yıllar kırk yaşından sonrasına tekabül etmektedir. Şiir serüvenini kendine has/özel dinamiklerle yaşayan şairler için ‘aşama’ fikrinin önemli olduğunu düşünüyorum. Meğerki şiirleri kendine has olmakla onurlansın. Zira ‘aşama’ fikri beri yandan yine salt kendi iç evrenine ilişkin yeni bir ‘görece değer’ oluşturma gayretini de taşır. Nihayet biricikliği içinde insanın ne yapacağı elan merak konusudur. Murat Üstübal’ın şiirleri söz konusu oldukta, her şiirinden sonra ‘şimdi ne olmuştur’ ve ‘bundan ötesi ne olacak’ sorusu kafamı kurcalamıştır. Bülent Keçeli ile birlikte Yom Sanat’tan Ücra’ya uzanan ve bugün de devam eden serüveni bize şimdiye kadar ne olduğuna, ne yapmak istediklerine yönelik yeterince doneler verse de pek de ikna edici bir vizyon önerdiklerini söyleyemem. Ama bundan sonra ne yapacaklar veya ne yapabilirler diye düşünmeye başladığımda, sonunda bir yere varamasam da ‘denemek yine de iyidir’ ‘merak etmek fena değildir’ ‘bakalım şimdi ne olacak’ vs. ifadelerle yapılanı anlama çabasından vazgeçmemeyi şimdilik daha makul görüyorum. Onun burada konuşacağımız şiirini de bu anlama çabasının bir uzantısı olarak görülmesini diliyorum. Böyle diyorum da şimdiden bir tenakuza düştüğümün farkına varıyorum. Çünkü onun şiiri anlam’ın kendisiyle sorunlu bir ilişki içindedir. Sorun daha da derinde sanırım. Anlam’ın kendisiyle sorunlu olmasının ötesinde, anlama çabalarını yıkan, giderek bu çabaların gereksizliğini gösteren bir yapıdan söz edebiliriz. Yapılana baktığımızda görünen ise bir yeniden inşa değil yapısız yapı’dır. Bana kalırsa bu kerte dil içinde, hele şiir dilinde anarşist adımlarla dolaşma, sınırsız deformasyona gitme, sözdizimi dozu kaçık bozma girişimi en masum deyişle ‘deney’ düşüncesinin ırzına geçme anlamı taşır. Ama bunun ötesi var, asıl bu ötesini konuşmalıyız. Yani dilde bu girişimi üstlenen şairin meşruiyet gerekçelerini de sorgulamalıyız. Murat Üstübal’ın ‘Kırbozumu’ adlı kitabının son bölümün (‘Hâl Kapısında İnayet’) son satırlarından bir alıntıyla, burada konuşmaya gayret edeceğimiz şiirinden (Ücra, 45.sayı) bir kesiti ardı sıra alıyorum ilkin. İki alıntıyı birlikte vermemin nedeni, deneyimin değişim ve gelişiminin boyutlarını görmeye yönelik güncel yaklaşımımıza kolaylık olsun diyedir.

‘fütûhat burada olsa gerek.değil mi. manâsı gereksiz değil mi. yazgı 

momentumu hareketsizlikten devşirecek. devşirme mi serpiştirilen.

Reklam 1

serpiştirilmiş kıpırtı’ya girecek hâl kapısı el-lüma’da.

girilen yer serrac’ın kesif noktası olsa gerek. gerekecek manâ mı:

murakabe- sıkışıklıkta zoraki, huy edinen, durumdan hâl çıkaran düşümdeş

kurb- kâl’den önceki sessiz yazışma

muhabbet- kâl’den uslandırıcı ışımalar cümbüşe

                   renklerden prizmaya hüküm

havf- boyun eğmez boyunduruğun ahengi/big bang

reca- külfeti bedene yığınak yapma

…..

müşahade- görüngünün görüntüyle edip bulduğu buluntu

yakin-  heterotopya ve tuhafiyesinin fark-kuvveye iştigali

pozitif ve kesif hallere sitem ki manâsı değil:

-hani silsile yoluyla gayp edilecekti, ayıp!’ (‘Kırbozumu’ndan)

‘eblehlik: zor xanaax, kıl türe akıl

dvx deyiverdi, mp3 olsa kolaydı

yükleme, gri hücre başı kalp ritmi

heyecanıma verdi, alış veriştirdi, bir teklik

atıverdi çokluğa, kalabalık kalabalığa

bozuldu, toz uçtu çapı bozuğa /

                                                   bi bu’

‘hafıza: seyyar zihnin ağı,

cinlemelerin içinden ıslak iş,

küfürükçüye blöf yapılsın diye,

diyerek elini tutuyor ağzı /

                                             bir daha bu

                                             son olsun’     (Ücra, 45, bir makineye…)

       Murat Üstübal’ın iki şiirinden alıntıladığım bu cümlelerden (ki bu cümlelerle amaçlanan, iki kitabında da ayrıntısıyla işlenmiş hallerde var bulunmaktadır) vardığım sonuçlar şunlar:

       Görevi olan cinsten hiçbir harfi, kelimeyi, cümleyi, düşünce ve duyguyu oldukları biçimde kullanıma sokmuyor şair. Çünkü görevi olan cinsten her harf, kelime, cümle, duygu ve düşüncenin en nihayet verili dizgenin hizmetinde iş gördüğünü düşünüyor. Verili dizgenin, alışılagelmiş ve baskılanan gerçeklik düzlemine tabi hareket ettiğini, bu dizgenin inşa ettiği değerlerin bir boyunduruk önerdiğini, öyleyse bu değerleri taşıyan dil de dahil olmak üzere, bu boyunduruğu kırmanın yolunun verili gerçeklerin parçalanmasından, dolayısıyla konvensiyonel içerikli her anlamın reddiyesinden geçtiğini, bu sürecin kesintiye uğratılmasının başka-dil inşasına yönelmekle mümkün olabileceğini düşünen bir yaklaşımı var şairin.

        Dil içinde her şey mümkündür ve orada hiçbir şey inanılmaz değildir. Hem biçim hem muhtevayı oluşturan unsurlar sınırsız bir serbestlik ve sorgulanamaz bir yıkıcılıkla yeniden kurgulanabilir. Bu yolda akıl almaz deformasyonlara gidilebilir. Harfte, kelimede, cümlede ve anlam’da her tür deformasyon yeniden dirim için gereklidir. Murat Üstübal tam bir deformasyon şairidir. Ona göre dilin ve dilin taşıdığı değerlerin hegemonik yapısı her anlamda kırılmalıdır.   

        Verili düzlemde vazedilen her tür gerçeklik evreni, bu gerçeklik evrenini işleten değerleri yıkmadıkça anlaşılamaz. Bu doğrultuda F. Moretti’nin ifadesiyle ‘dünyanın mevcut halini (onayan) her dizge zihinsel ve öznel bir yapıbozuma tabi tutulmalıdır.’ Öyleyse şair kelimelerin yüklendiği her kılıkta fikir ve duyguyu bozma/yıkma oyununda serbesttir. Bu noktada şair her vesileye yapışabilir. Baskıya karşı baskı dilde şiddet doğurur. Dili kuran bütün mekanizma sekteye uğratılır. Bu işlemin çıktısına baktığımızda, önce anlam yerini manasızlığın yersiz yurtsuzluğuna bırakır. Kelime bildiğimiz kelime olmaktan, cümle anladığımız cümle olmaktan çıkmıştır. Yeni kelimeler yapılır. Yeni kelimeler anladığımız hiçbir şeyin karşılığı değildir. Yeni bir kurgunun karşılığıdır. Özneldir ve ikinci bir kişinin anlamasına, anlamlandırma çabasına karşıdır. Böylece yeni kurgu-metin retorik bir oyuna dönüşmüştür. Okunamaz olmuştur. Metin kendini hiçbir şey olarak güvenceye almıştır.

         Şimdi konuşmamın başında okudukça kafamı kurcalayan soruları açarak bitirelim. Şiirde bu tür deneylerin daha ötesi ne olabilir? Bu tür deney çalışmaları, biçim araştırmaları şiirimizi daha ileriye taşıyacak bir potansiyeli gerçekten içerebilir mi? Bülent Keçeli ve Murat Üstübal’ın poetik vizyonunun bugünün şiirinde kendine mahsus bir etki alanı yarattığı kesin. Bu etkinin sonuçlarını, Yavuz Altınışık, Vural Kaya gibi birçok şairin önceleri çok farklı bir damarda şiirini kurup da sonradan Bülent Keçeli ve Murat Üstübal’ın etki alanında biçimci-deneysel-ücra şiir planında ürünler vermeye başlamalarında çok net görebiliyorum. Biçimci-deneysel-görsel şiirin ya da işlerin etki alanında Karagöz ve Aşkar dergilerinde şiir yayımlayan başka birçok şairin olması (Buna son birkaç yılda yazdıklarıyla Osman Özbahçe de dahil edilebilir) hatta yayın yaşamına yeni başlayan Natama gibi dergilerde bile bu etkinin izlerini görebiliyoruz. Bu etkinin sonuçları ne getirir, ne götürür, bekleyip görmek gerekir. Kanımca üç beş yıl sonra büyük fotoğrafın içindeki bu belirsiz ve bulanık görüntüyü daha sıhhatli görüp değerlendirebileceğiz. Doğrusu merak etmeğe değer. Merak etmekle birlikte, yukarıda alıntıladığım kesitler çerçevesinde bugünkü görüntülerine ilişkin kişisel kanaatimi de genel olarak paylaşmak istiyorum ve sonra zaten ayrıntılı görüşlerimi yeri geldikçe açıklayacağım:

Bilgilenme uğraşımızın kökeninde bir sıkıntı olduğunu düşünüyorum. Bu sıkıntının merkezinde ise bizi kuşatan halihazırdaki modern dünya gerçeklerine karşı yenilgiyi kabul duygusu var. Şu hâlde fazla ve yanlış teorize olmuş bir kafa yapısının verili baskıcı yapıyı dili terörize ederek (dile şiddet uygulayarak, dil içinde fazla oyalanarak, kelime oyunlarıyla dilde bozgun yaratarak, böylece yeni sözlük ya da özel bir sözce oluşturarak) bu yapıyı kırma denemesi sonuçsuz kalmaya mahkumdur. Her ne kadar bu çok özel bir girişim olsa da salt yazarını bağlayacaktır. (Mesela tasavvufi kavramlara ilişkin yukarıdaki kesitte dile getirdiği ifade birimlerinde olduğu gibi) Zira ortaya çıkan sonuç, okunmaz, anlaşılmaz, hatta sezilmez, anlamsız bir metin-denemesi olmaktan öteye varmıyor. Duygu, düşünce, duygu ve düşünce arası boşluklar da yok. Dolayısıyla okur da yok. Bu, aşırı teorize edilmiş bir kafanın yarattığı entelektüel teröre teslim olmaktır. Buradan yaşadığımız hayatın eleştirisi de çıkmaz. Sanırım biz konuştuğumuz alana ilişkin batılı teorik argümanların yanlış etkisindeyiz. Çıkış yerimiz karanlık. Düşüncelerimiz karışık. Dolayısıyla şiir pratiğimizi bozup yıkma fikrine sarılmayı putlaştıran alanlara açarak kurmaya çalışıyoruz. Benim anlayışım şu: biçimi önemse, biçimde oyalanma (hele biçimcilik putuna hiç sarılma), çok denemek zarar vermez yanılsan da, deneysel girişimleri yokla (fakat asla deneyselciliği putlaştırma, çıkar yol sanma), fazla ve dengesiz teori zihni terörize eder, en öğretici teori, gerçeğin ta kendisidir, onun dışında işleyen teori gerçek bir afyondur.

        Murat Üstübal’ın hangi doğrultuda olursa olsun şiirimize bunca yıl emek verme yolunda taşıdığı iyi niyetine kefilim. Konuşmalarımda belki de tümüyle bir yanılgı içindeyim. Doğru hep benim bildiğimdir saplantısı içinde olmaktansa tümüyle yanılmayı yeğlerim. Şu var ki samimi düşüncelerimi ifade ettiğim bilinsin isterim.

[Bu yazı daha önce Kertenkele Edebiyat ve Düşünce Dergisi’nde yayımlanmıştır.]

Reklam 2 Makale

Ali Celep

Şair-Eleştirmen

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Reklam 3 Yorum
Başa dön tuşu