Hikâye Yazıları

Gündelik Hayatın İçinden Dramatik Hikâyeler | Mustafa Nurullah Celep

Mustafa Nurullah Celep

GÜNDELİK HAYATIN İÇİNDEN DRAMATİK HİKÂYELER

Günümüz hikâyeciliğinde gündelik hayatın gerçeklerinden bahseden metinlerin varlığı sınırlıdır. Hikâyeciler daha çok muhayyel bir öykü evreninden soyut “kaçış metinleri” yazmakla yetiniyor ve gerçeğe sadakatle bağlı ürünler ortaya koymuyorlar. Ne ki durum/vaziyet böyle de olsa nadirattan yazarlar, hikâyelerinde “gerçeğin türküsünü” söylemeye devam ediyorlar. Bu nadir/istisnai yazarlar içinde Denemeci-Hikâyeci Yazar Selvigül Kandoğmuş Şahin, son hikâye kitabı “Senden Daha Güzeli Yok” adlı eserinde (Okur Kitaplığı, Nisan 2022) içinde yaşadığımız güncel hayatın dramatik gerçekliğini etkileyici bir dil ve anlatım özelinde şekillendirmesiyle benzerleri arasında farklılaşıyor.

Alt tabaka insanların dramı

Şahin, kitabının ilk bölümünde daha çok alt tabaka ve mağdur edilmiş genç diyebileceğimiz insanların dramına eğiliyor. Örneğin “Uğrun uğrun kaş altından bakınca” hikâyesinde Şahin, kâğıt toplayıcısı bir hikâye kişisinin platonik aşkını konu edinir. Bu kişi annesi tarafından terk edilmiş ve mütevazı bir barakada kitaplarla yaşamaktadır.

Reklam 1

“Harabat ehliydim işte. Yağmurlar yağarken çatımın üzerine, yalnızlıktan bunalan yüreğimi teselli ederken, anamı, bacılarımı özlerken çıkıp geliyor gözlerin gecenin içinden.” (s. 16)

Bu insanlar modern dünya tarafından yara almış, Modernizm’in gadrine uğramış mağdur kişilerdir. Yoksuldurlar ve yoksullukla mücadele içindedirler. Örneğin “Tüm sokaklar denize açılır”ın Hüseyin’i de bohem yaşayışı içinde kırık bir hayat yaşar. Hocasının, annesinin desteği ve dualarıyla bataklıktan kurtulmak için belli-belirgin bir samimi çırpınış içindedir.

Genel olarak Selvigül Kandoğmuş Şahin’in kalemi, kırık ve mağdur edilmiş hayatlara odaklanır. Oralardan bir dram çıkarır yazar. Çıkarırken de duygu yüklü anlatımını hiç elden bırakmaz. Oldukça şiirli ve estetik bir kalemi vardır. Yazarken ressam oluşundan mülhem, kartpostallara özgü İstanbul manzaraları çizer. Görsel yazınsal bir yeteneği vardır. Anlatırken resim oluşturur ve bu sayede okuyucunun görsel imgelemini doyurucu bir çalışması vardır. Bu duygu içre anlatım, samimiyet içerdiği için de okuyucu hikâye kişileriyle özdeşlik kurmakta zorlanmaz. Hikâyeyi bir de bu sayede okuyucu yaşar, hisseder ve tecrübe eder. Burada bir nevi “öz-dramatizasyon” diyebileceğimiz bir yaşantı deneyimi mevcuttur. Buna empatik bir duygudaşlık da diyebiliriz.

“Derin solumalarla ağlıyor, nefesi kesilecek gibi oluyor, gece yarılarına kadar gözleri kan çanağı hep ağlıyor. Yüreğinde iflah olmaz derin yanmalarla haykırıyor sonra. Kızaran gözleri görmez oluyor, inatçı asil yüzü yanıyor. Tümden beyazlayan saçlarına namaz örtüsünü atıyor. Gözlerinden akan yaşlar burnundan boşalan sulara karışırken sessizce yalvarıyor gecenin karanlığına.

“Bırakmayacağım size Hüseyin’imi, bırakmayacağım

Bırakmayacağım gül kokulu yavrumu…”” (s. 25)

Kırık hayatların hikâyecisi

Yazarın sonraki hikâyeleri olan “Çöl ve Kuyu”, “Fenomenin Ölümü”, “Leke”, “Sükûn bulmanız için…”, “Covid 19 Sorgu Odası” metinlerinde de modern yaşamanın açmazlarına odaklanır Şahin. Genel olarak Şahin’in kalemi, “çıkmazdaki insanın” sorunlarına odaklıdır. Bu insanlar, ya umduğunu bulamamış bir işçi-göçmen, ya bohem yaşayışı için bir sorunlu figür, ya da modern dünyanın belalarına maruz kalmış mağdur kişilerdir. Buradan hareketle, daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi, yazarın hikâyeleri bilinçaltının soyut ve dipsiz karanlığından bahsetmek yerine, somut ve gündelik hayatın içinden meselelerin konuşulduğu/tartışıldığı ve insanoğlunun dünya imtihanına dair problematik içeren metinlerdir.  

Şahin’in kaleminin bir diğer özelliği de hikâye kişilerinin inançlı ve inançlarıyla dünya arasında mücadele veren içtenlikli karakterler olmalarıdır. Bu hikâye kişilerinin dillerinden dua ve niyaz hiç eksik olmaz ve Allah’a samimiyetle yönelirler. Dünya hayatının sorunlarıyla baş edebilmeye dair sağlam bir tutamak noktasıdır dua bu anlamda. Bu kişiler inançlı ve mütedeyyin özellikte insanlardır ve çoğunlukla da evlatlarını dünya bataklığından kurtarmak için çaba sarf ederler.

““İhsan ile kılınız…” İhsan… Neydi ihsan? Allah sizi görür gibi. Ah Rabbim sen şimdi beni görüyor musun? Hem de en ileri kameralarınla beni kayda mı alıyorsun. Hem içsel hem dışsal. Ah Rabbim… Ben bu kameralara yakalanıyorum her zaman. İhsan nerede Allah’ım?” (s. 50-51)

Farklı bakış açıları

Şahin hikâye kitabının ikinci bölümünde “görme”, “bakış açısı” sorununa odaklanır. Hiçbir şeyin gördüğümüz gibi ya da göründüğü gibi olmadığını, bakış açılarına göre değişen gerçeklerin olabileceğini, dışarıdan gördüğümüz insanlara önyargıyla yaklaşmamak gerektiğini, hikâye formatında tartışır ve hikemî yönü güçlü metinler ortaya koyar. Bu metinlerin bir diğer özelliği de geleneksel ile moderni buluşturma çabasıdır. Örneğin Mim Şahap Efendi hikâyesinde arka fonda geleneksel bir hikâyeden alıntılar yapılırken, ön fonda modern hayatın içinden bir hikâye kişisinin bakış açılarına göre değişen hayatı söz konusu edilir. Yani iki hikâye de bakışımlı bir ayna gibi birbirine ışık tutarak bir gerçeği ortaya koyarlar: Hiçbir insan, hiçbir hayat göründüğü gibi değildir.

“…meğer kadın hem sağır hem dilsizmiş, meğer Şahap Bey’in ablası olurmuş, geceleri de çığlık atan o sanırsam, tabi biz hiç görmedik, neyse bu Şahap Bey, emekli polis memuru imiş, atadan babadan miras kalmış çok zenginmiş, valla öyle böyle değil, fakire fukaraya dağıtırmış bu serveti, meğerse her sabah çıkarmış işe gider gibi, nerede yoksul fakir var bulup doyururmuş, kimi zaman yolda kalmışları evine getirirmiş, hani o kötü kadınları da köprü altlarından bulup getirir öyle böyle değil, öyle böyle değil yüklü yüklü paralar verir, ben sizin paranızı verdim mi verdim aha bu benim ablam hem sağır hem dilsiz, onun yanında biraz eğleşin arkadaş olun ona gari dermiş, yine ıssız sokaklarda sızıp kalmış sahipsiz çocukları tiner bağımlısı gençleri de evine getirir yedirir içirir bir güzel banyo yaptırır onlarla ilgilenirmiş…” (s. 110)

Şahin’in “Horoz Mehmet Efendi” adlı hikayesi de benzer tekniğe göre şekillenmiş, eski dünya ile yeni dünyayı buluşturan bir metindir. Seramik öğrencisi hikâye kişisinin sanatsal biçimlenişi ön fonda ve bir Osmanlı meczubunun hayali kimliği bir rüya motifiyle birlikte arka fonda hikemî bir metin ortaya konulur. Seramik öğrencisi psikolojik sorunlarına kapı aralamak için sanatını bir terapi olarak düşünür, sanatı ve rüya imgesiyle daralan hayatına bir nefeslenme imkânı sunar. Şahin’in hikâye kişilerinden babalar daha çok olumsuz bir tip olarak çizilmiştir, anneler ise evlatlarını düşünen, dualar eden, evlatlarının iyiliği için mücadele veren olumlu hikâye kişileridir.

“Annem beni kendince sarıp sarmaladı biliyorum. Ama öyle sıkmadı, bozmadı, beni bunaltmadı. Bana şekil verdiğini de zannetmiyordu kendince ama işte bir korumaya da almıştı. En önemlisi zulme uğradığı babamın dayağından koruyordu. En önemlisi beni okutmak için neler yapıyordu neler neler… Başkalarının kirini, pisliğini, evini temizliyordu.” (s. 93)

Melodramatik anlatım

“Derviş Kedi Gültekir” ve “Sen de gitme” hikâyeleri, duygusal anlatım bazında ele alabileceğimiz kitabın en zayıf iki halkasını oluşturuyor. Şahin, bu iki hikâyede melodramatik bir dil ve üslupta aşırıya kaçtığını, bu iki hikâyenin duygu dozunun, yani kantarın topuzunun biraz fazla kaçtığını ifade etmek mümkündür. “Derviş Kedi Gültekir” hikâyesi, kişileştirme sanatına göre biçimlendiği halde, yazarın hikâyeyi aktarırken duygu-yoğun bir anlatımı tercih ettiğini, bu tercihte de bir iskelet olarak somut olayı anlatmak yerine okuyucuların duygularına fazla abandığını söyleyebiliriz.

“Mor bir toz bulutu gibi çatılara, yollara, insanlara yağan kar, ayın doğuşuyla maviye dönerken, beyaz savurganların ortasında kara kışlarda bulmuş kendini altı küçük yavruyla.” (s. 118)

“Sen de gitme” hikâyesi de bu duygu-yoğun anlatımdan payını alır ve duygusal seslenişler, nidalar, yakarışlar, içlenmeler ve dualarla annenin kıza, kızın anneye yönelik duygu-içre dokunaklı haykırışlarıyla metin sonlanır. Burada bir hikâye anlatmak yerine duygu-durum betimlemesi söz konusudur. İçli-duyarlıklı bir anlatıcıdır Şahin. Hikâye kişileriyle arasına mesafe koymaz, samimiyet ve doğallıkla okuyucunun anlatılanla özdeşlik kurmasını sağlar. Bu anlamda soğuk, nesnel bir anlatıcıdan bahsedemeyiz. Şahin’in bu bağlamda en önemli hüneri, içtenliğidir. Asla yapmacık değildir ve kurgu oyunlarından alabildiğine uzak durur. Bu yüzden inandırıcı ve sahici bir kalemi vardır Şahin’in. Sahiciliği, yapıntılıktan uzak duruşundan kaynaklanır.

Hasılı kelâm, yazarın 6. hikâye kitabı “Senden Daha Güzeli Yok” adlı eseri, soyut ve içe doğru yönelen, olaysız ve somut hikâye kişilerinden yoksun bugünün modern öykü atmosferinde, asıl ve esaslı ihtiyacımız olan gündelik hayatın içinden ve ortasından somut hikâye damarıyla benzerleri arasındaki farklılığını daha bir belirginleştiriyor.

KİTAPTAN…

“TikTok’a yeni bir video yüklemeye hazır hâle gelmişti nihayet. Ekranı kaydırdı, kaydırdı, gri bulutlu ekrandan siyah puntolu yazılar önce ekrana, sonra yüreğine, tıpkı sobanın küçük pencereciğinden gördüğü korların sıcaklığında düştü:

(2) İşte odur yetimi itip kakan;

(3) Ve yoksula yedirmeyi özendirmeyen!

(4) Vay hâline o namaz kılanların ki,

(5) Onlar namazlarının özünden uzaktırlar.

(6) Onlar halka gösteriş yaparlar.

(7) Hayra da engel olurlar.

Ekrana okuduğu ayetin satırları bir bir dökülürken, yüreğine de bir yangın aniden yürümüştü. İşte o zaman nedensiz ağlamak geldi içinden… Hayri amcasının sivrilmiş siyah gözleriyle, buz gibi bakışları, Dürdane yengesinin: “Ne yapacağız şimdi anan da seni başımıza kodu getti ah ah” diye dizlerini dövmesi, esmer yüzünde derin bir öfkeyle, bir böceğe bakar gibi hınç dolu bakışlarla ona bakması geldi aklına…” (s. 41-42)

Reklam 2 Makale

Mustafa Nurullah Celep

haberedebiyat.com Genel Yayın Yönetmeni & Edebiyat Eleştirmeni-Kitap Editörü

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Reklam 3 Yorum
Başa dön tuşu