ALİ CELEP
SEZAİ KARAKOÇ’UN ‘SESLER’ ADLI ŞİİRİ ÜZERİNE
4.
[teknik bakış]
‘Sesler’ teknik düzeni itibariyle, anlatı yükü oldukça ağır bir şiir:
‘Dedikleri falan da filan da orda
Falan ki bir gemide batmıştı son hayali sendin
Filan ki bir otobüs kazasında can vermişti
Bir kayada
Falan ki senin en sevdiğindi hastanede tek başına gitmişti
Filan ki bir parkta iki olmuştu biri alınmıştı tarafımızdan
Martılar uçuştu arılar bal yaptı aslanlar ağladı anlatırlarken’
Ve buna koşut olarak ölçüyü retoriğin dışında arayan, dizeyi ise satır sonu duraklarında bırakan şiirlerden farklı olarak, ikinci dizeye ulayarak bir ritim yakalamaya çalışan, böylece satır sonu anlamlarının bazen bir şey ifade etmeyebileceği görüşünü hatırlatan bir şiir:
‘Arkamdan trenler geçiyor koşuşuyor
Balıkçılar kayıkçılar akşam yolcuları
Deniz kıyısına inen kızlar’
Ve şiirin, el attığı her nesneyi konuşturmaya davranırken bile gündelik olağan dili tercih eden bir tavrı olduğu kesin:
‘Gülen canlı mezar taşları ölümle diri mest’
‘Her kaya uçan bir arap süvarisi’
Bu yoldan serbest şiirin olanaklarını zorlayan, bazı kesitlerde düzyazı mantığını şiirin kendine mahsus dinamikleriyle kuşatıp aşmaya yönelen bir şiir:
‘Geldiler oturdular bana söylediler onu
Kimsenin bilmediğini bulutu biçen kılıcı gösterdiler’
Bazı yerlerde şairin saf bir estet, cesur bir imajist gibi hareket ettiği de görülmüyor değil:
‘İçimde yeni bir heykel yontuluyor kandan
Bir fırtına büyüyor kandan / Başlıyor içimde bir kan gecesi’
Fakat öte yandan çağrışımların tarihsel örüntüleri desteklediği bir yerde ideolojik alt yapısının da sırlarını vermekten çekinmiyor görünüyor:
‘Gerçek memleket mi ortaya çıkan
Yeni şehirler yere mi batan’
‘Sesler’de yüksek söz sanatları yerine bütün anlatıdan doğan basit ve gerçek anlamın değerini önemsendiği kesitler de yok değil:
‘Öğrenciler yenilen yenilmeyen gençlik’
Bazen şiirin, ince duygularla katı gerçekleri objektif gözlem gücüyle kaynaştırmayı deneyen fakat bunu denerken içtenliği elden bırakmadığı oluyor:
‘İki nişanlı turiste göre
Ara sıra turist olasım gelir doğduğum yerde’
Manalı ima ve kişileştirme tekniklerini yoğun olarak kullanıldığı bir iki dizeye örnek verelim:
‘Tren kan tarla ve sen o kadınsın / Horoz seslerinin portresini çizdiği’
Dünkü şiirin görünür veçhelerine ilk dört bölümün sonlarına iliştirilen tekrar dizelerle hürmet etmeyi ihmal etmeyen ve böylece tekrarların etkisini biçimden çok şiirin batnında oluşan duygu ve düşünce dalgalanmalarında göstermek istemesine de örnek vermeden olmaz:
‘Liman eksilen denizi tut
Şehir kuruyan karıncaları topla’
‘Ve dağ hamam balık
Çocuk kiraz mavna’
Baş başa kaldığı deniz dalgalarının kayalara çarpmasından doğan ses yapılarını imajlarına dekor olarak seçerken, şehrin görüntülerinden kişisel, toplumsal ve siyasal hisseler çıkaran, yaşadığı şehirle (İstanbul’la) kıyısında oturup söyleştiği deniz arasındaki içsel bağıntıları kontrastlar üzerinden kuran şu parça ilginç olmalı:
‘Atalar yeni yapılan kentin civarında’ ‘Anlattıkları şehir bütünüyle mermerden’
Bilhassa beşinci bölümün bazı parçalarında okuduğumuz gibi İkinci Yenilerin sözdizimine göz kırpan pür estet dizeler kurmaktan da çekinmemiş şair:
‘Dilleri en ince şiirden daha ince çince’
‘Kadın ellerinden inilir denizlerine’
Şehrin tanıtımını irrasyonel planda yapan ve fakat rasyonel ayrıntılar da vermeyi ihmal etmeyen, ‘kayalar’ ile ‘atalar’ arasındaki bağdaşımda gördüğümüz gibi geleneğin konumunu verirken bile dolaylı bir yaklaşımı benimsediğini de ekleyelim.
Beri yandan vurgulu retoriksel yinelemeleri söylemin bir parçası olarak değerlendirdiği de arada fark edilmiyor değil:
‘Ben ben ben bütün bunların dışına çıktım’
‘Deniz büyüyor büyüyor büyüyor’
Şehri ve denizi kendi benliğiyle eşleştirerek verdiği kesitlerde eşitlemeli mistik tekniğini örnekleyen, diyeceğim, daha birçok teknik varyasyonları kendinde toplayan, yanı sıra sözcüklerin müzik değerinin belki bile isteye plan dışı bırakarak ilerleyen bir şiir ‘Sesler’
Ve kendini bilme isteğini, memleketinin kültürel köklerini tanıma bilinciyle kaynaştırarak elde ettiği atmosferi metafizik bir öze bağlamaya davranması şiirin değerine özge bir katkı veriyor:
‘Git diyor içimde bir insan sesi git kulak ver o sese
Mezarlara yerleşmiş adsız ölümsüz o sese’
‘Av Edebiyatı’ ve ‘Sesler’in getirdiği atmosferin iki sene sonra gelecek ‘Köpük’ü hazırlamakta olduğu duygusuna kapıldığımızı itiraf ederek bitirelim.
Yazı dizisinin ilk üç bölümü için tıklayınız: