Şiir Deyince

Erdem Bayazıt’ın 18 Yaşında Yazdığı İki Şiiri Üzerine…

ALİ CELEP

ERDEM BAYAZIT’IN 18 YAŞINDA YAZDIĞI İKİ ŞİİRİ ÜZERİNE

Erdem Bayazıt, ilk şiirlerinden yarına ‘arkası hiç kesilmeyen hep yeniden başlayışların şairidir. Bu hep yeniden başlayışların gerisinde bitmek bilmez bir ‘arayış’ inancı yatar. Bütün bir Erdem Bayazıt şiiri onun şu ölümsüz iki dizesinde içkindir denebilir:

‘Ey hep bir kelime arayan kalbim

Sonra arayan tekrar arayan kalbim’

Reklam 1

1970’de yazdığı ‘Aramak’ adlı şiir bu iki dizeden oluşur ve aslında bütün şiirleri o bir kelime’yi bulma derdinin ürünüdür. O kelime’nin peşinde hayatı, hayatını yorumlama girişimidir. Şiiri hayatının doğasına, hayatı da şiirinin doğasına paralel olarak kurulmuştur. Şiiriyle kendi hayatını hem teknik hem öz olarak destan havasında kendine has sesiyle buluşturmayı başaran nadir şairlerden biridir. Çağının şahidi şair tanımlamasını bütün çağrışımlarıyla hak eden şiirleriyle, poetik eyleyiş fazında sıkı bir modern zamanlar eleştirisi, toplumsal fazda ise modern zamanları güçlü bir eleştiriye tabi tutmuştur. Bu eleştiri, büyük halk kitlelerinin ihtiyaç duyduğu bir dilin imkânları kullanılarak yapılmıştır. ‘İsyan Ahlakı’ ile Türk düşüncesine Nurettin Topçu ne getirdiyse, şiirleriyle yeni Türk şiirine Erdem Bayazıt’ın getirdiği odur. Sanılanın aksine o sadece İslam coğrafyasını kucaklayan bir şiirin izini değil, tüm insan çağlarını karşılayan bir anlayışın izini sürmüştür. Şiir cümlelerindeki hitap ilk insan Âdem’den şu andaki yaşayan insana, meşruiyetini hiçbir zaman yitirmeyen o gerçek dile akraba kanlı canlı hareketli bir söylemle yüklüdür. Yine sanılanın aksine onun şiirleri ‘fikir’den çok ‘görüş’le yüklüdür. Burada ‘görüş’ derken ‘inanç’ veya ‘inançla görmek’ ve yahut bir ‘kesin değişmezlik’ anlamını kastediyorum. En temelde şiirini belirleyen bu ‘kesin görüş’ yukarıda sözünü ettiğim o bir kelime’yi ısrarla arayışla ilişkili olarak düşünülmelidir. Onun klasik bir inanç şairi olmayışı, o denli kesin bir değişmezliğin içinden son derece nesnel imgelerle görüşlerini hızlı bir tempoda doğrudan konuşma dilini kullanarak okurda pozitif bir duyarlık alanı yaratmasındaki başarısıyla alakalıdır. Buradan delikanlı bir şiire varmak Erdem Bayazıt’a vergidir. Bu kabına sığmayan büyük şairin, şimdilik 1958’de 18 yaşında yazdığı ilk şiirlerinden ikisini ‘Gölgelere Dair’ ve daha sonra da yine 18 yaşında yazdığı  ‘Ölü Vakitleri Yaşamak İhtiyar Evlerde’yi okumayı deneyeceğim.

‘Gölgelere Dair’ özünde bir tepki şiiridir. Doğrudan değil bükerek, hafif kapalı, masalsı bir anlatımla gösterilen bu tepki, onun sonraki hemen birçok şiirinin taşıyıcı simgesi olan şehrin, insanın özünü abluka altına alan teknolojiyle olan olumsuz ilişkisinin doğurduğu sonuçlara gösterilir. İlkellikte ısrar eden bir düzen arayışı vardır bu şiirin atmosferinde. Değişen şehir ve şehir hayatına karşı kişiyi günahlardan uzak tutacak sığınak ise değişmezlik ve saflığı temsil eden tabiat ananın kucağı veya içimizin bozulmamış tabiatıdır. İlk gençlik çağındaki şairin konuşması, Eski İnsan’ın dilini andırır. Kapalı bir modern zamanlar masalı gibi şiir şöyle başlıyor:

‘Suların karardığı bir çağda bir takım günah yüklü gemiler harekete hazırdı’

‘Suların karardığı bir çağ’ burada insanın özünün karardığı, bulandırıldığı bir çağ anlamında okunabilir. Kalbimiz günahlarla nokta nokta kararır ve insanı giderek bir gölgeye dönüştürür. Günahlardır insanı odun kafalı yapan. Günahlar öte yandan insanın vazgeçemediği tasmaları haline gelebilir ki modern şehir hayatının insanı mecbur bıraktığı koşulları düşündüğümüzde, birçok olumsuzluğun artık içselleştirildiğini, kanıksandığını, bu durumun yarattığı sonuçların insanı incelikten yoksun bıraktığını görüyor, yaşıyoruz. ‘Gölgelere Dair’in tasviri şöyle devam ediyor:

‘İyice biliyorum gölgeler vardı

kalın tasmaları vardı gölgelerin

ürkek sesler suları yarıyordu

bakıyorsunuz kuşlar bayağı gülüyordu

karanlık gölgeleri ürkütüyordu

onlar bağlı olmayı hoş görüyorlardı

korkarken ölümü düşünüyorlardı muhakkak

Kafaları kalındı belliydi

Gözleri kalındı belliydi

Kulakları kalındı belliydi’

‘incelik dedin mi kötülük geliyordu akıllarına’

‘Onlar bir gemiye bindiler

-ben onlara günah yüklü gemi dedim’

Bu ilkel dil, barbar görüştür. Onları asla anlamaz. Medine’den kopmuş bir şehirle asla uzlaşmaz. Uslandırılmış bir kafayla asla anlaşamaz. Onların giysilerinden, araçlardan söz etmesinden bile utanır. Şair, utanmanın yetenek olduğu bir çağın özlemini duyar. Şüphesiz utanmak bir yetenektir. Şehir ve şehrin insanının teknolojiyle buluşmasının doğurduğu sonuçlar şaire bir sıkışmışlık hali yaşatıyor. Bu bir tür ilkellikle modernlik arasındaki sıkışmışlık hali, şairi en başta belirttiğimiz o kesin değişmezlik’ten yana tercihe zorlar:

‘İşte ben bu noktada durdum

Denize baktım iyi dedim

Korkulu dağlara baktım iyi dedim

Doğrusu hep doğaya bakıp iyi diyordum’

Erdem Bayazıt, daha ilk şiirlerinden itibaren içinde yaşadığımız zamanla ve üzerinde yaşadığımız mekânla ilgili bir şairdir. Bu ilgi ‘Gölgelere Dair’de her ne kadar soyut bir nitelik taşısa da sonraki şiirlerinde çok daha sert imajlarla somut bir ilgiye dönüşür. ‘Gölgelere Dair’ bir kaçış şiiridir bu anlamda. Şimdi gidilemeyecek bir yere kaçış. Bir düş ülkeye, doğayla baş başa olacağı, saflığın, bozulmamışlığın olduğu bir diyara, belki Afrika’ya.

‘Sonra bir çağ geldi

baktım kafamda karıncalar vardı

sonra yapılardan yollardan bıkmıştım

ıssız sokaklar beni ürkütüyordu

kötü meydanlarda boğuluyordum

suları borulara almalarına kızıyordum

hele hele hep

düğmelere basıp yaşamalarına çok çok içerlemiştim

sonra kalkıp afrikaya gittim

ohh afrikaya.’

Buradaki Afrika, doğallığın sultanlık ettiği, ilkelliğin bir yaşam tarzı olarak benimsendiği saflığa atıfla, modern insanın çoktan üstüne sünger çektiği modernizm öncesi değerlerin geçerli olduğu bir mekândır. Kim bu gün bir Afrika zamanından söz açabilir? Bu bir şair budalalığı değil elbet. Pınarından akan taptaze suyun içilmesinden sonra çektiğimiz derin bir oh vardır, bir de boruların içinden klorlanmış haliyle gelen evimizdeki sudan içtiğimizde çektiğimiz bir ah vardır; karanlığı aydınlatmak üzere ateşi alıp bir çabayla hareketin verdiği bir mana vardır, bir de düğmeye basıp birden her şeyin aydınlanması. Kör bir teknoloji karşıtlığından çok, bizi adam eden duygu ve düşünce dünyasının unutulmasına gösterilen bir tepkidir bu ve modern insanın kendini hatırlamasına yöneliktir.

Teknik anlamda baktığımda ‘Gölgeye Dair’ Erdem Bayazıt’ın coşku öncesi dönemine aittir.

Yeni Türk şiirinde kendine özel bir yer edinmesini sağlayan o gür seda, ritim, tok epik ağız henüz söz konusu değildir. Modern insana ayna tutan bir açıklık, kendini doğru anlatabilen bir eda, düzenli bir ses dağılımını sağlayan müzikaliteyi içeren normlara henüz sahip değildir bu şiir. Senleştirebilen bir rejimi yoktur ‘Gölgeye Dair’in. Sesinden çok anlamına takılı kalıyoruz bu şiirin. Ama Erdem Bayazıt’ın realiteyi fark eden bir şiirinin olduğunu bu ilk şiirlerinde bile fark edebiliyoruz. Bu çok önemli on sekiz yaşında bir genç şair adına. Her ne kadar somut ve belirli bir düşünce duruşu olmasa da bunun ilk işaretlerini görebiliyoruz.

Anlatıma dayanan bir şiir ‘Gölgeye Dair’ ve doğrusu onun hemen her şiiri bir şekilde anlatıma dayanır. Daha ilk gençlik zamanlarına ait şiirlerinden itibaren bu anlatım tekniğini hızla geliştirerek ustalaşmıştır. Sanılanın aksine acemilik çekmeden hemen usta işi şiirlerle başlangıç yapmamış, 1958’deki ilk iki şiirinden 70’li yıllara doğru giderek gelişen, keskinleşen, olgunlaşan bir aşamaya varmıştır. Ustalığa hızla ulaşmıştır diyelim daha doğruca bir tespit olsun. 

Hareket onun şiirlerinin temel karakteridir. İlk şiirlerde özgür ve ütopik bir havada kendini bulmaya yardımcı olacak bir enstrüman olarak gördüğümüz bu hareketin yönü doğaya doğru iken, sonraki şiirlerinde artık daha duru bir haykırışla birlikte, yaşadığımız çağın üzerimizdeki ölü tozlarını kesin bir inanç mıknatısıyla hayattan çeken ve sonra yine devingen bir formda, pınar başında kana kana içtiğimiz bir su gibi, kalpten çağlayıp gelen bir ses tonuyla, sorumluluk yüklü bir yaşama üslubunu öneren devlete doğrudur.

Şiirle çağlayarak gelen bir yaşamı heceliyoruz. Erdem Bayazıt’ın şiiriyle gelen gerçek, milletin özüyle uyumlu bir özgürlük bilinci yüklüyor okura. Türk şiiri adına çok güzel hareketlerden biridir Erdem Bayazıt şiiri.

Reklam 2 Makale

Ali Celep

Şair-Eleştirmen

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Reklam 3 Yorum
Başa dön tuşu