Hikâye Atlası

Şükür | Halime Doğan | Hikâye Atlası

ŞÜKÜR

        Üzerinde siyah palto, ayağında kahverengi kundurası olan saçı başı dağınık çocuk; sanki bir şeyini kaybetmiş gibi etrafta dolanıyordu. İnşaatta çalışan iki adama bakarken gözleri doldu. Bir şey sormak istiyor gibiydi. Bunu fark eden işçiler hemen çocuğun yanına gittiler.

İşçilerden birisi:

-“İyi misin evlat? Bir şeyini mi kaybettin?” dedi.

Küçük çocuk:

-(Üzgün bir ifade ile) “Ben kaybetmedim o kayboldu amca” (Parmağıyla yakındaki bir kulübeyi işaret ederek) “Ben orada oturuyorum, annem ben küçükken ölmüş, babamda beni bırakmayacağına söz vermişti ama uyandığımda yoktu.” (Gözünden bir damla yaş düştü yere, ağlayarak) “Masada bu kâğıdı buldum ama okumayı bilmiyorum” dedi.

Reklam 1

İşçi:

-(Gülümseyerek) “Üzülme evlat, şimdi buluruz babanı. Şu kâğıdı ver bakalım ne yazıyormuş.” Diyerek kâğıdı aldı ve sesli bir şekilde okumaya başladı.

Sevgili oğlum;

Anneni kaybettiğimizde sen çok küçüktün, bende o gün seni bırakmayacağıma söz verdim. Şuan yanında olamasam da ben hep senin kalbindeyim, seni bırakmadım. Belki bunu birine okutacaksın beklide büyüyünce okuyacaksın bilmiyorum ama gözüm arkada değil, çünkü ben seni Allah’a emanet ettim. Ben uzun zamandır hastaydım şimdi ameliyat olmaya gidiyorum ama dönememe ihtimalim var. Sen çok zeki bir çocuksun her ne olursan ol iyi bir insan olduğun sürece ben hep seni destekleyeceğim, seni seviyorum canım oğlum.

Seni seven baban…

Çocuk hüngür hüngür ağlamaya başladı.

İşçilerden birisi:

-(Çocuğa gülümseyerek) “Babanın yazdıklarını dinlemedin mi evlat? Ameliyat olmaya gitmiş olmalı, onu bulalım ister misin?” dedi.

Bunu duyan çocuk çok sevindi ve işçiye

-“Ama amca hastane kasabaya çok uzak nasıl gideceğiz?” dedi.

İşçi:

-(Hafif bir tebessümle)”Sen sıkma canını, seni babana götüreceğim evlat.” Dedi ve inşaatın arkasındaki arabaya yöneldiler.

Kasabaya en yakın hastaneye doğru yol almaya başladılar.

Küçük çocuk babasına kavuşacağı umuduyla tebessüm ederken, bir yandan da babasını bulamama kaygısı vardı gözlerinde. Babasından başka kimsesi yoktu yavrucağın. Haliyle de çaresizdi.

Yaklaşık bir, bir buçuk saatin ardından hastaneye vardılar.

İşçi:

-(Çocuğa bakarak) “Babanın adı neydi evlat?” diye sordu.

Çocuk:

-“Mustafa Atlı” dedi ve danışmandan gelecek habere yöneldiler.

Hastane danışmanı kayıtları ararken bir anda çocuğun gözleri dolmaya başladı, korkuyordu.

İşçilerden birisi:

-(Çocuğa yönelerek)“Bak evlat senin baban hayatta olsa da olmasa da hiçbir zaman çaresiz kalma. Hayatta çareler tükenmez. Bak! Sen babanı ararken bizi buldun, peki bizim gibi iyi niyetli biri yerine kötü biriyle karşılaştığını düşün, her şey beklide daha kötü olacaktı. Hayata farklı pencerelerden bakmayı öğren. Her şeye rağmen şükret, çünkü Allah(c.c.) şükredenlerle beraberdir.” Dedi.

İşte o gün çocuk hayata bağlanmayı, her şeye rağmen yaşamayı ve şükretmeyi öğrendi. Gözünün yaşını sildi ve danışmandan gelecek olan haberi bekledi.

Danışman:

-“Mustafa Atlı’nın gün içerisinde bir kaydı olmuş fakat girdiği ameliyatta hayatını kaybetmiş ve hastaneye en yakın mezarlığa defnedilmiş, başınız sağ olsun.”dedi.

Çocuk:

-(İşçiye bakarak) “Amca şu hayatta bir tek babam vardı o da gitti ama bana sizi getirdi siz de bana çaresiz kalmamayı, her şeye rağmen şükretmeyi öğrettiniz, beni babam için buralara kadar getirdiniz size çok teşekkür ederim. Son kez beni babamın yanına götürür müsünüz? Size çok dua ederim.” Deyince işçinin gözleri doldu. Sadece birkaç saat içerisinde neler yaşanmıştı öyle.

Çocuğun bu isteği üzerine onu babasına kavuşturmak onların borcu olmuştu. Birkaç dakikalık yolun ardından mezarlığa vardılar.

Çocuğun yüzünde hafif tebessüm, hafif de üzüntü vardı. Mezarın başına geçti, ellerini açtı ve dua etmeye başladı.

Her ne kadar üzgün olsa da, babasını kalbinde taşıdığını biliyordu. Ne zaman canı sıkılsa bulunduğu duruma şükredip babasının dediklerini hatırlayacaktı, kendini iyi bir insan olmaya adayacaktı.

 O gün ona kol kanat gerenlerden bir işçi onu oğlu bildi, evini açtı.

Çocuk o gün bugündür onlara minnettardı. Yıllar sonra o çocuk büyüdü ve iyi, ahlaklı bir insan oldu. Ama bu sefer o işçiyle değil, kendi oğluyla; babasının ve manevi babasının mezarına gitti, dualar etti. Onlardan öğrendiklerini oğluna aktardı, onunda iyi bir insan olacağından son derece şüphesiz.

HALİME DOĞAN

Reklam 2 Makale

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Reklam 3 Yorum
Başa dön tuşu